ay ben bu kadına bayılıyor

lilly allen - f*** you
her ne kadar kocaman bi popon olsa da..

Günün Sözü #14

Bugüne kadar yaklaşık 13 tane boş teknik resim kağıdı verdik; ama bu kesinlikle verdiğimiz en iyi boş kağıttı.

INMami
Bir Makinacının Anıları
p.12

Klip Analiz #1


Metin Işık - Lay Lay Lom

Aslında klibin sonunda ekranda beliren "hiç bir aşk lay lay lom olmamalı" lafı her şeyi gayet güzel özetlemekte.. uzeuhaueh .D
ama benim asıl takdir ettiğim kısım/kişi o mavi t-shirtlü zengin çocuk. o ne hızdır öyle ya. yangından mal kaçırırcasına daha üzerindeki t-shirtü değiştirmeden önce arabayla gezdirmeler, sonra şarap içirmeler, hoop kadeh bitmeden yüzük takmalar, derken kızın altına 0 araba çekmeler.. kızcağız da başta o şaşkınlıkla karambole gelip kabul ediyo tabi evlenme teklifini. ha belki de olay mavi t-shirttedir de adam damatlığı giyince tılsım bozulmuştur onu bilemem. ama kızımız akıllıca olanı yapar ve sadece çiçeği ardında bırakarak -onu da ne diye bıraktıysa- hopaşinanay pavyona(!) koşar. bizim fakir ama gururlu tamirci çırağımız da nedense efkarlanınca meyhanelere değil pavyonlara atmaktadır kendini. neyse ki kızımız oğlanı uygunsuz hallerde değil de daha yeni içmeye başlamışken bulur, sarılır, özür diler, kavuşurlar.. ve en mutlu edici tarafı da, kızımızın artık o 89 liralık gelinliği giymek zorunda olmayışıdır. AMAAA!!! sonradan izleyici farkeder ki aslında bütün o düğün falan kızın adam gibi bi gelinliği bedavaya getirme çabasının eseridir. zengin çocuğa t-shirtünü bile değiştirme fırsatı vermeden "beni nikaana alacaağn mııı" ayağı çekip zavallıyı ağına düşüren bu sinsi kız, metin abimizin albümündeki diğer kliplerde evi, arabayı, fritözü ve son olarak da dumansız ızgarayı bedavaya getirirken görülür...

Ronnie James Dio

aman diyim, gitme..

Sevgili Günlük

15.00 - abimi aradım, kazanmışız futbol maçında. çok güzel moralim yerinde. 9 saat ağlayacak -12.3 oktavlı bir bebekte yok otobüste, umuttan ağlıcam. fakat sonra o geldi yanımda. babası otur "ha bura" dedi, ben tükenmeye başladım.. her anını geçirdim "ha bura".

15.25 - velet yavaştan havaya girmeye başladı. şimdilerde annesine "hödöğğ nö zöman kök yücöz" diyor. hayırlara vesile bakam.

15.47 - velet bilmemkaçıncı poğaçanın üstüne bi de benim kekime göz dikti. neyseki kekimi tek hamlede imha edebildim.

16.12 - okullar tatil neden kitap okuyosun dedi. cevab veremedim.

16.42 - yaklaşık 10 dakikadır zıplayan bir conan var yanımda. evet, conan artık onun adı.

17.00 - conan hala zıplıyor.

17.14 - balıkesir dedi ben kalktım ayağa, bu hala zıplıyo lakin..

17.40 - kendimden çok sürekli ileri geri sallanan koltukta kafasını sabit tutmaya çalışan conanın önüne oturma gafletine düşmüş teyzeye acıyorum. uyuyo gibi gerçi..

18.30 - ilk defa kitap okurken midem bulandı. çünki periferik görüşümde sadece x-y düzleminde değil; z, -z düzleminde hareket eden bi cisim daha var.

19.23 - conan oturduğu yerden zıplamayı öğrendi. artık onu durdurabileceğimizi sanmıyorum.

19.42 - conanın meyve suyuna uyku hapı atmayı düşünüyorum, gelişmelerle sizlerle olucaz.

19:45 - conanın annesini "abla bak çok güzel şeker var bende, vereyim mi oğlana" şeklinde kandırmaya çalıştım; yemediler. not: yabancıların verdiği şeyleri yemeyin, onlarla arkadaş olmayın, eve kaçın annenize söyleyin.

19.48 - intihar etmeyi düşünüyorum.

20.01 - bursadaki terminalde atkımdan kıllanan bursasiporlu oldukları açık bir kaç kişi etrafımı çevirmeye başladı. sanırım beni bu çileden çekip alıcaklar.

20.12 - ansızın nerden çıktığını kestiremediğim 4 ila 4.5 yaşlarında 2 çocuk daha türedi. biri yaklaşık 6 dakika boyunca nefes almadan tek bi cümle kurdu. anladığım kadarıyla öğretmeninin sendikalar hakkında düşüncelerini dile getiriyodu. ya da anlayamadım.

20.45 - kendimi kulaklıkla boğmaya çalıştım, beceremedim. şu sıralar mini televizyonda elektrik kaçağı arıyorum.

21.01 - artık dış dünyayla pek bağım kalmadı, az önce yanımızdan geçen bi arabanın plakasını "45 ÖLDÜR 666" olarak okudum. sağlığım için burda bırakıyorum yazıyı..

ha bi de vardım ben anne!

1 Hafta Huzur

denizi kız, kızı deniz; sokakları hem kız hem deniz kokar

1evera6e

Leverage- Quarison, eLeman_666, maLi, t4n64, Apollo

Adeks'te yapılan cs 1.6 turnuvanın en büyük favorisi Systematic Violence'ın katılmamasından fırsat bulan DarkPassage'dı. sV'nin katılmayışıyla İTÜ'yü temsil eden tek takım olma özelliğini kazanan Leverage, beklenmeyen şekilde ilk 2 maçını kaybederek (16-4, 16-1) elendi. Halbuki diğer 25 takımdan mühendislik bilgisi olarak üstündüler, fakat iş integrasyon çarpımından çıkıp taktiğe gelince biraz hazırlıksızlık, biraz kombine eksikliği sonlarını getirdi.

"benim g.t sürekli ortada zaten, ordan burdan fl yağıyor allaaaa diyorum"
mikrofonlarımıza konuşan t4n64 mapi iyi bilmediklerini, aksine her köşeyi her çıkıntıyı ezberlemiş rakip fl lerine karşın yapıcak bişey olmadıklarını belirterek; map'in %80 ini "ekran beyaz geçirdim" diye konuştu.

"usp'yle awp düşürdüm lan!"
"ben duyuyosam o da duyuyo kardeşim, banane dönseydi arkasını" şeklinde sürekli bir kendini kandırmaca içinde olan eleman_666, oynanan 47 round boyunca takımının çözdüğü tek c4'ten frag aldığı için gururluydu. Son açıklaması "Kore'den yorgun döndük" oldu.

"içim rahat"
"son el nasıl ama ÇAAAT! benim içim rahat kardeşim ben tokatımı atmışım" -Quarison

"teklifleri bekliyorum"
apollo ise bundan fazlasını söylemedi.

Takım şu sıralar mukamevet ve tuscan çalışıyor.

Turnuvada ise sürpiz olmadığı üzere sıralama şöyle oldu:

1.DarkPassage prostar, venza, xylem, COOL, marqnue
2.Destiny Vindicated merentz, mEtaxa, Fabre, ONLY, mystylE
3.mouseMAFIA stateD, RECKLAI, mahoN, velixa, vengeaNce
4.Generation robbiE, becky, slapshot, ShakaL, TAZ
5.-6.UWT POSTMORTEM, c3m, tranquella, maeth, terry
5.-6.1453 exlowe xanamorph kyu exp societa (gönüllerin şampiyonu no.2)

Chazsmyr Sen Koca Bir Çılgınsın


Şikayet ettin di mi ya uşak?

Pyramid



Çuf

"3 senedir non-stop alınan dersin ödevini hala yapamamaktan daha acı verici bir şey olabilir miydi?

Sanmıyorum."

Drizzt Do'Urden.

Ups?!

edit: kadın programı efektine rağmen ağlamıyorum.
edit2: ignore dedim.
edit3: facebook'u uk enlish kullanıyorum.
edit4: buna rağmen hala ingilizce ingizlizce yazmasını beceremiyorum.

11/07/95


Sreben. Müzakere. Güvenli bölge. Birleşmiş milletler. Barış gücü. Katliam. Soykırım. 8.300... Artemis çiçekleri ve mavi kelebekler.

Çanakkale savaşında hayatını kaybeden atalarını anmak için her yıl avustralyalılar ve yeni zelandalılar çanakkaleye geliyor. buna karşın bu yaz kaç türk 19. ve 20. yüzyılda hayatlarını kaybeden ve zorunlu göçle anadolu'ya gelen atalarını anmak için bosna-hersek'e gitti? Bu yaz kaç türk yaşamını kaybeden, ailesi dağılan, tecavüze uğrayan on binlerce insanı anmak için srebrenica'ya gitti?

Srebrenica, kimin umrunda?

Mal two o'v one

"Bir nikel atomuyla beraber yemek yapmak, televizyon izlemek, sahilde yürümek ne biliyim en azından konuşmak için 3 tane gücünde aleminyum lazımdı, beceremezdi ve tüm bu acımasız gerçekleri sevmeyen Al amorf hayatına bakıp bir gün elastisite modülünün yapıcağı kıyağı beklemeye karar verdi."

Kafes sistemi üzerine tırmanan kenar dislokasyonlarının pekleşmesi beni heyecanlandırmıştı, belki sizleri de heyecanlandırır.

INS
Bir Makinacının Anıları
p. 512 + c

Yoğun İstek Üzerine

"ben gidiyom emine". salako rolündeki kemal sunal'ın ağzından duymuştum bu cümleyi. boynunu bükmüş, yanında biricik eşeği, sırtını dönüp, hüzünlü bir ifadeyle uzaklaşmadan önce bu lafı etmişti. ona türlü eziyetler etmiş, saflığını salaklık olarak görmüş, en önemlisi sevgisini çıkarları için kullanmış emine'nin gerçek yüzünü görmüş ve de yenilgiyi kabullenmişti. bu kadar hüzünlü bir ifadeyle, gittiğini belirtme ihtiyacı hissetmesi ise, emine'nin ona dur demesini istediğindendi, içinde ufacık bir umut vardı halen, o ilgiye muhtaç, bacağa sürtünen bir kedi gibiydi, o gidiyordu, ama gitme densin istiyordu, tüm başına gelenlere rağmen bunu istiyordu. çünkü seviyordu.

hepimizin salako olduğu zamanlar vardı, pes ettiğimiz zamanlar, birine sığınmak istediğimiz zamanlar, bacağa yapışmış koala gibi olduğumuz zamanlar. hayat zaten bir mücadeleydi, sürekli çırpınıyorduk, bir şeyleri elde etmeye çalışıyorduk, ama bazen hayat sadece bir bataklıktı, ve biz çırpındıkça batıyorduk daha derine. pes ettiğimiz oldu bazen, artık tüm vücudumuz gömülmüşken o bataklığa, ağzımız da kaybolmadan son kez, sessizce ama yardım bekleyerek "ben gidiyom emine" diyorduk. bunu belirtmek istiyorduk, kısık sesle de olsa yardım dileniyorduk. hepimiz şu hayat bataklığında, bizi oradan çıkaracak birini arıyorduk.

o biri doğru insan ise, zaten bütün bunlara gerek kalmazdı, ama ya yanlışsa, ki hayat bizimle dalga geçmek için hep yanlışları koyar önümüze, o zaman sevgilim dedğimiz o insan için çabalar dururduk, onu mutlu etmeye çalışırdık, sevgimizi verir, şımartır, pamuklara sarardık onu, ama yetmezdi ki hiç bir zaman. boynu bükük uzaklaşan olmak kaçınılmaz sondu, salako bir filmdi ve mutlu bitmesi gerekiyordu, emine koştu peşinden, peki hiç koştular mı yıprattıkdan sonra bizim peşimizden.

hayat ne zaman özür diledi ki bizden.

şu hayatta;

her salımız hep sallandı
her çarşambamız hep çarşafa dolandı
her perşembemiz perişanlıktı
cuma zaten mübarek gün
cumartesi pazar ise tatildi

pazartesi ise hiç gelmedi ...

(experimental, 01.07.2009 10:25 ~ 05.07.2009 22:27)

Beth Riesgraf the "Goddess" #2

Neydik, Ne Olduk, Ne Olucaz...

Turkcell hattımın -tek hatlı olduğum dönemler- çalarkendinleti hepsi grubundan yalan dı.. evet hatta bi iki kere yeniledim bunu kontör harcayarak.. arayanların benim güne açan çiçekler gibi olduğumu duymasını istiyodum o zamanlar...

Liseyi bitirene kadarki 12 yıllık öğrencilik hayatım boyunca alışkanlıklarımda değişmeyen tek bir şey vardı, eve dönünce tv karşısına uzanıp çizgi film izlemek. Bana bu imkanı 12 yıl boyunca sağlayan medyaya teşekkürlerimi sunuyorum burdan, sabahçıydım, öğlenci oldum, sonra tam gün de okudum falan ama ne zaman eve girsem o çizgi film oradaydı, bazen bi bölüm süper baba'nın arkasında bazen de sonradan "bir istanbul masalı"yla ün yapan ahu türkpençe'nin sunduğu abuk bi trt çocuk programının arkasında, hep oradaydı o çizgi filmler.. Ahu'yu da ben keşfettim "şöhret" bozdu ona da ayrı yanarım..
2 Sezon Heidi izledim, 4-5 sezon pokemon, 3 sezon Vikingler, jetix yokken biz vardık.. Saçlarımı toplamış halimi power rangers'dan kırmızı ranger tommy ye benzeten arkadaşlara da selam olsun.
Uzun yaz gecelerini sabaha bağlarken eve dönmeden önce arkadaşlarımla bu sabahki bölümün finalinde hangi teletabi delikten geri fırlayıp "sürpriiiiz!!!" diye bağıracak diye iddiaya da girdim ben.
Günde 1 (yazıyla bir) öğün yemekle doyup uyuduğum oldu...
Önümde oturan kızın saçını da çektim ilkokulda.. -ne kızı ne saçını hatırlıyorum ama bi eylem vardı.
Tanrıya inandım, kızdım, küfrettim falan çocukla çocuk olursa diye... Allahtan olmamış..
Hayalgücüm vardı action man ile batman kurtarırdım.
Halıda araba yarıştırırdım sıra tabanlı şekilde.
Kinder sürprizden motorsiklet çıkmasını bekledim senelerce, sonunda çıktı, hala odamda çekmecelerden birinde durur... umarım...
Taşınırken ağladım...
Uyudum..
Büyüdüm..
Mü?
Ne ki büyümek? "Reklamlar" olarak hatırladığımız şeyin Star'ın Parliament sinema kuşağı reklamlarından ktunnel'daki "Tıkla İlişkiye Gir!"e dönüşmesi mi? Showtvnin gupdıbırıptıpdıbırıptıp intro'sunu hatırlayamayacak hale gelmek mi? Oyuncakların kaybolup habitatımızdaki en eğlenceli şeylerin model arabalar falan haline gelmesi mi? Mynet ten okey oynamanın abuk gelmesi mi?..
Gözüm Ashley Tisdale, Avril Lavigne falan dinlemekte değil, güne açan çiçekleri geçtim tamam insanın bi zevki de olmalı sonuçta da, 7 yaşındaki kuzenim turkcell süper lig istatistiklerini benden iyi biliyosa, benim yüzüne bakmadığım warcraft posterlerine, cd kutularına (bildiğin fifa 2010 kutusu mesela ya, üzerinde bi futbolcu resmi bi de 2010 olur o kadar) "vauvvv" diyosa ve üzerinde düşünmeye, hayal kurmaya hal buluyosa, ve bütün bunlar olurken benim aklımda sürekli bayram biletlerini zamanında almak, yurt parasını yatırmak, kredi kartı borcunu ödemek, gelecek haftaki midterme, 2 gün sonraki lab'a çalışmak varsa... Yazık lan... Bunun adı bişeyleri aşmış olmak falan değil, çünkü güzel şeylerdi onlar, bu kaybetmektir olsa olsa.
Peki bundan sonra ne olucak?
Şimdi bi 5 dakikanızı ayırıp bunu düşünmenizi istiyorum.
Şaka lan şaka. Açın cs oynayın, wow oynayın, bişey oynayın ya, çıkın mahalledeki çocuklarla top oynayın gerekirse.
Bundan 25234 yıl sonra "Hakan Ünsal ve Devler"i yenmiş bi Tanju Çolak mutluluğu herkese nasip olmayabilir...

Disiplinler Arası Yaşamlar

Sakin sessiz bir diff sınavı sabahı.. bikaç bölüm battlestar galactica izledikten sonra kulaklığımı çıkartıyorum ulan cyonlarda fena değil aslında be düşünceleri var kafamda reel hayata dönek zor henüz viper ıma atlayıp so say we all nidalarıyla cenk etmek gelior içimden.. Beni gerçek dünyaya döndüren ise yanımdan gelen :"Bu sefer sıçtım abi!" klişesi oluyor. Şaşkınım zira sözün sahibi Erenus, bu sene başında makina bölümünü ve yaşam tarzını ebediyen terkederek mimarlığa geçiş yapmış bilmem kaç küsür senelik tanıdık. Bölüm değişikliğinden odaca beklentimiz fazla aslında.. artık odada "bu sefer sıçtım abi!" tarzı geyikler beklemiyoruz çünkü. Birden karşıma çıkıveriyor halbuki klişe, şaşkınlığım bundan... Konu hakkında düşünmeye ise o zaman başlıyorum: Ne fark var makina öğrencisi erenus ile mimarlık öğrencisi erenus arasında? Elimdeki denek iki durumdada aynı insan, farklar-eğer varsa- tamemen bölüm kaynaklı olmalı.. Deneğin geçen seneki hayatından farklı olan noktaları kavramaya çalışıyorum..
Hayatının baharında bir erkek olarak akla ilk gelen durum mimarlıktaki efsanevi kız yoğunluğu oluyor elbette, sarsıcı bir değişim, makinanın erkek egemen ortamından artık sağda solda göze çarpabilicek karşı cinslerin bulunduğu mimarlık fakültesine geçiş.. sadece dersler değil bahsettiğim elbette, sınıf arkadaşı ayağında dışarı çıkmalar, sağda solda ortamlarda kızlara rastgelmeler daha önce böyle durumları bilmemiş bunlarla karşılaşmamış denek üstünde büyük etkiler yaratmış olmalı..
İkinci olarak mühendislik eğitiminin başındaki deneğin yavaş yavaş hayatı saılarla ifade etmeyi, pazartesinin türevini, çorba kasesinin integralini bulmayı fln öğrenirken birden bire bunlardan vazgeçip-her mühendislik öğrencisinin yapmak istediği gibi- hepsini siktiretmiş olması gerektiği çekti dikkatimi. Artık analitik düşüncenin ve kareli gömleğin yerini el becerisi ve renkli fülarlar almış olmalıydı. Dünya farklı olmalıydı denek için, herbiri ODTÜ üzerindeki en az ışık alan binalar olan 8 binayı bünyesinde barındıran makine mühendisliğiniden ferah, temiz ve nispeten daha aklı başında insanların bulunduğu mimarlık fakültesi binasına geçmişti artık.. Dertler bitmişti(?)..
Biz 1 seneyi mühendislik öğrencisi olarak atlatmış ve 2. seneye kadar gelebilmiş olanlar için ise, matematik aynı matematikti.. fizik ise olduğu yerde durmakta.. Ve artık yurt odasında tek başımıza geçen saatlerin fazlalaşmaya başladığını farkeder olmuştuk..Derse harcanan vakit minimum değerlerinde tutulmaya çabalandığı halde dünyanın fakülte dışında kısmı rüyalarda görülür olmaya başlamıştı tam anlamıyla.. En acısı ise sınav döneminden gelen bunalımla kendimizi blog ortamlarında oda arkadaşlarımız hakkında atıp tutarken bulmamızdı, konuşacak kimse yoktu çünkü..
Hayattan beklentimizin kalmadığı, heyecanı bölüm değiştirmeye cesaret eden arkadaşlarımızın yaşamlarında aradığımız bu dönemde, kendimize soruyoruz:
Neden Mühendislik ulan?
Yinede eklemenden edemiyor bünye.. O diploma alıncak olum!

Aslında


Hep biri gelsin röportaj yapsın benle istedim. Nefret ederim halbuki röportajlardan. Çok samimiyetsiz, gereksiz, subjektif şeyler.. "+En sevdiğin cümle ne?" "-Biriksin dertler s.kime kadar" falan.

Hümanistte sayılırım ben ona bakarsan. Ama o kadar içli dışlı olmayı sevmiyorum insanlarla. Bi konuşma 2 dakika sürsün, istediğimi alıyım, git. Otobüs şoförleri mesela; "-Hödö'ye gidiyo mu dayı? +Gider goç". Bit. Belki bi şeyi çok istiyor olabilirim arada, ama herkes de onu çok isterse nefret ediyorum hemen. İlkokulda herkes aynı kıza aşık olur, toplaşıp "oley, biz aynı kıza aşığız" diye sevinirler. İ.nenin biri köşeye çekilir. O kız sonra çok güzel olur, mutluluğundan geberir, i.ne hala köşededir. Kolay kaybedenler aslında hep kaybedenler. Kolay kabul edersen, biri incinir. Kovalarsan, biri incinir. İ.ne de hala köşede üstelik. Eli ağzında, öksürük krizleri hıçkırıklarında.

Çok arkadaşım yok. Sevdiğim insan sayısı daha da az. Elitist de sayılmam. Yok yok asosyal hiç değilim. Tahammül kavramıma bayılıyorum. "Biri sana ne kadar benziyorsa o kadar çekilirdir". Kimse çekilir değildir anlıcağın. "Hayatta en önemli şeyin, kendindir." Bi de günlerce çıkarım yaptığım şeylere uyamamama bayılıyorum. Neden kendim üzülürken karşımdaki üzülmesin diye daha çok üzülürüm bilmem mesela. Hep yaparım bunu. Annem yemiyor ama, yiyomuş gibi yapar. Birinin en iyi yapabildiği şey gerekirse saçmalayıp diğerini iyi hissettirmekse kaçın ondan. Kaybedenin üstüne kazananı "Evet, bak sen kazandın, süpersin, s.ktin beni, ehe!" diye övmesi çünkü bu. Normal değil. Yaratıcı belki, ama sonsuza kadar yalnız bırakılası. Hayatın zaten bir s.kime benzemiyor, ne bir amacın var ne düşünebildiğin birden fazla şey. Her sabah kalktığında aynı hayaller, aynı puşt mimik.. Bunca yılın kartın sinek 2 olduğunu bilip kupa ası kovalamakla geçmesi falan işte.

Biri senden bişey sakladığında adın gibi bilmek; ihtiyacın yoksa bunu kendine saklamak, çıkarın varsa söyletmek, çekilmezse geçiştirmek. Fakat istisnasız her ikili ilişkide uzman olduğun üzere yine içindeki kırmızı bok çukuruna yollamak her şeyi. Sonra bi köşede günlerin boşa geçtiğini göre göre içini kurutmak. Sanrı. Döngü. Kaybettiklerinin yaşayamadıkların olduğu fasıl hani şu.

+Gelecekten beklentilerin neler mesela?

-Bir gün çoraplarımı yıkayacak gücü bulabilmek. Daha ne isteyebilirim ki! Bayramın gelmesini umut edip evde beni bekleyen, tutunma gücüm olan kadına "bak anne çoraplarımı yıkadım bu sefer!" diyebilmekten daha büyük mutlulukları çoktan yaşadım zaten ben..

+Peki, gelecekten beklentilerin neler?

-Daha fazla acımasını istemiyorum.

I Got A Feeling



I got a feeling
That today’s gonna be a good day.

bazen yanılıyorum.

Yaşa Var Ol....

Unutan Kahpe Olsun!


Armanı! Takip Ettin Düştün Uzun Yollara
Bilseydin Yine Giderdin Ucunda Ölüm Olsa!
Efendi! Delikanlı Gelmezki Hiç Benzeri!
Sen KafKaf'ı Bırakmadın Yirmibir Yıldan Beri!
Şerefsiz! Kör Kurşuna Göğüs Gersek Hepimiz!
Acı Çekmek ÖZGÜR' lükse ÖZGÜR Olduk Hepimiz!

Mahkeme: 5 Kasım 2009 Perşembe
Mahkeme saati: 14.30
Çarşıdan Kalkış: 10.30

İstanbuldaki Olağanüstü Nüfus Artışı


Öncelikle sebebi biziz. Malum kaldığımız lanet-pis-KADIN yurdun H-I5N8 tarzı bi virüse karşı ilaçlanması etkinliklerinde yurttan 5 saatliğine çıkmamız istendi. Eleştirdim:

Şimdi bu adamlar hayatlarında dışarıya çıkmamışlar. 3 aya kadar 5 m2 lik habitatlarından sadece bakkala gitmek için ayrılmışlar. 7 aydır aynı çarşaf-yastık-atlet ile yatıyorlar. Okula gittikleri nadir zamanlarda uzun saçlı, değişik giyinimli insan modelleri görmüşler ama wisdom 9 bunlarda, cinsiyet ne bilmiyorlar. Sen bu binlerce adama "çık hadi 5 saat bak bakalım insanlar nasıl yaratıklarmış, gerçekten de ellerinde m4a1 gezip bomba çözüyorlar mı, bir brillience auraları var mı, basileri kapalı mı? Olmaz. Olmaz arkadaşım. Bu adam çıkıyor kapı önüne abondane oluyor, 3 koridor 2 orman arıyor. Beşiktaşa gidiyosun Şampiyon Kokareçin önünde salyaları akan cama yapışmış insanlar görüyosun. Düşünsene heryerdeler! 6-10 lu gruplar halinde şehrin altını üstüne getiriyorlar. Parayı kırmayan internet kafeci kalmıyor.

Yapmayın böyle şeyler. Rahat bırakın, biz bunca yıl ölmediysek bir N- H8O3 virüsü öldüremez bizi. Öldürmeyen şey güçlendirir. Yasha-Deso gogo.

Bu arada rüyamda uzun bi yolculuğa çıkıyodum. G.t olup dönüyodum. Nasip.

Katatonia'nın da yeni albümü olmamış. Ağlamak istiyorum :'(
edit: Aman siz sakın 2 kere dinlediğiniz albüme böyle şeyler söylemeyin. olmuş lan bu meğersem! Ama bir Great Cold Distance olamaz. ı ıh. Olmaz.

Proficiency (Craft Şampuan) = 8 rank [3] + [5]

Geçen gün kantinden geçer iken gördüm bu reklamı. Elidor şeysi. Dayınlar dünyanın en iyi bilmem kaç saç uzmanını toplamış (bunlar arasında ünlülerin saçlarını şekillendirenler, dünyaca tanınmış ekollerin saçlarını emanet ettiği kişiler falan var yanlış olmasın) (emanet etmek terimine bayılıyorum bu arada) bir şampuan yapmışlar. Bilmemkaçyüzyon şey barındıran envanter saçlarınıza akıllı ol ayarı verip, yolda yürürken yer yer hatunların yer yer yakışıklı boy'ların peşimizden koşmasını sağlayacakmış. Ürün vaadleri bazında hiç bir sözüm yok, Avon zinciri ablaları çarpsın. Kullanmıyorum da zaten saç kremi dışında kendilerini.

Anlamadığım şey ünlülerin saçlarını EMANET ettiği bu adamlar nasıl bir kimya bir gıda bir makina mühendisliği bilgisine sahip ki şampuan yapabiliyorlar? Mesela ben 3 yıl öncesine kadar saçlarımı hep mesut ustaya emanet ederdim. Kutsal topraklara dönünce sorucam "aga senin engin kimyagerliğin bir AgNO3 ile sodyum siktirit asidi birleştirip saçlarımı rüzgarla İbrahim Tatlıses-İsmail YK ikilisi benzeri bir uyuma büründürüp aklımı başımdan alıcak PROFICIENCY'ye mukayyet mi?" diye. Ömrü hayatında saç tutup, bi sağ bi soldan kırpmak suretiyle şekil şemal yapmak dışında hayattan bir beklentisi olmayan; tüm muhabbetleri kadın-at yarışı-futbol üzerine olan bu insanlar nasıl üretim gibi hard hatta dual-core bir işe kalkışabiliyorlar?

Ne işsin Unilever?

Blog Zirvesi

Try JibJab Sendables® eCards today!

Üzülüyorum Mütemadiyen..

Sürgün

"Beni Guenhwyvar kurtardı, sanırım. Beni sayısız canavarların pençelerinde mutlak ölümden çekip almış olan aynı dost boşluktan gelen bir ölümden de kurtarmıştı beni- belki daha az dramatikti, ama daha az ölümcül değildi. Kendimi onun yanımda o anlar için yaşarken buldum; sözlerimi duyacak başka canlılar varken. Yaşamımın o bir çeyreğinin gerçekte ne kadar kritik olduğunu ancak çilem bittikten sonra fark ettim. O olmadan devam edecek azmi asla bulamazdım. Hayatta kalma gücümü asla koruyamazdım.

Ancak artık Guenhwyvar yanımdayken bile kendimi mücadeleye karşı gittikçe daha kararsız duygular beslerken buluyor, gizliden gizliye bir karanlıkaltı sakininin benden daha güçlü çıkmasını umuyorum.

Diş ve pençe acısı boşluk ve sessizliğinkinden daha büyük olabilir miydi?

Sanmıyorum."

Drizzt Do'Urden
Dark Elf Triology- Exile

3 Gün Ara..


Finishing: 19
Long Shots: 17
Creativity: 20
Technical Drawing: 3

Ya Hiçbir Şey İçin Sıç, Ya Da Bir Şey İçin İşe


21 yıllık çok hücreli yaşamımımın en çelişkili gününü yaşadım ben bugün. Gece çıkabildiğim statik dersinden sonra kadim iktiricim mami eşliğinde alışverişimsiye gittik. Tek istediğim bir ayakkabı almaktı. Buraya kadar her şey süper. Ta ki "ulan ben eski ayakkabılara yeşil kırmızı bağcık alsam bi kaç hafta daha kaktırsam" diyene kadar. Converse mağazasında var imiş o zımbırtılar. Neyse girdik, yok efendim işte ben bu neslin genci değilim hareketleri, neymiş siz popüler kültür gencolarısınız yiyim modanızı tripleri falan derin derin nefesler alıp burnumdan bırakıyorum. Yeşil bağcığı çok da güzel buldum, kırmızı yok idi ama. Hangi akılla yaptıysam bunu -hala bilemiyorum bi şekile kırmızıya çeviririz diye pembe aldım bi de. Sonra üzerine baya kafa patlattık; kan, vişne suyu, sprey, gazoz açacağı, jartiyer, keçeli kalem gibi cin fikirler bulduk. Ha şu an pembe bağcıklarla çeşitli şaklabanlıklar yapıp etraftan tepki çeker olmuş olabilirim, kırmızılaştırma operasyonunu yarın düşünücem.

Esas konu vitrinde gördüğüm yeşil kırmızı converse ayakkabı idi. Görür görmez gözümde tomurcuk yaşlar ağar ağar boğuldum, aşık oldum lan! Ama o bir converse'di. Vakti zamanında tepkimi kuvvetli yansıtmak için yanlış işler yapmışlığım da yok değil. Ha sonradan anlıyosun ki gün gelir et döner tavuk döner başka converse'liler seni öper orası ayrı. Ne ise efenim kaktırgaçım canım cicim mami beynime girip "AL ONU" dedikçe oturup düşünesim geldi doğrusu. Aslında 3 saattir kendi kendimle konuşuyorum "napıcaz lan secouye?" diye. O ayakkabıyı alırsam tüm hayatım boyunca uğruna savaştığım değerleri hiçe sayıcakmış gibi hissediyorum. O kadar büyük mevzu. Saplantılı bi insan olduğumu asla inkar etmedim, değer yargılarımın ters orantılı olması da buna bağlıdır. Çok önemli şeyleri umursayamazken, küçücük şeyleri gaye-ül ahir eyliyorum. Bununla ilgili bi hastalık falan bile vardır belki, ama ben hiç hasta olmam orası ayrı...

"Tüm gün kendime yalan söyledim. Aslında günün tek olayı yalnız başımayken yüzümün bir tek tebessümü bile zorlayamamasıydı.

Meydana çıktım, göremediğim şeylerin hiçbiri gerçek değildi, gördüklerimin ise hepsi yalandı."

INS

"a tribute to mami" p.281
13.10.2009

Kendi Neslinden Nefret Etme Rehberi #1

arkadaş sayımı nasıl 20'ye indirdim?

1-qidén qünLéri 0Lan héRkés, du$amı qirméLi xP

Kız olsaydım gerçekten bir dakika düşünmez hemen abayı yakardım bu herife misal. Nasıl bir çabadır, nasıl bir uğraştır? İçeriği, espriyi s.ktirediyorum bak bırak onu, adam neler yapmış lan! Ah bi de kız olsam... Şansına küs şansal.

2- Filin hortumuna dikkat! (en yeni çok ossurtan videolar bık bık..)

Ergenliğinizi atlatamadığınızı biliyorum. Gulyabanilerden Sense of Humour anlayışını da kapamadın hadi. saniyede 39 video paylaşmanı da affettim. Ama biraz dikkat! be nazlıgül..

3- Toplumu değiştirebileceğine duyulan sarsılmaz inanç

"Ateist öğrenciden 3 Soru Müslüman bir hocadan 3 Cevap!!!!ééé!
SUNU HERKEZ BR QERE İZLESİNNN!!!!!!!!GÖRMYRSANZ...GRN ARTIQ!
"

Neler yarattığının farkında mısın? Ahh... Bir an inanasım gelmişti, yine kaçtı.

"Paylaşmayan silsin beni! Nasıl güzel anlatıyor x.."

4- Toplumla dertlerini paylaşma arzusu

ALkollll.. Çok ihtyacm var.. BileqimDe bıçaq.. AHh ulan!

Çok güzel bir şarkı var mesela sana lavukhan. İsmi "Siktir Git Anneni Öldür".

5- Facebook üzerinden doğum günü, baş sağlığı vb.

"Doğumqünümde beni yalnız bıraqmayan (?) tüm dostlarıma bık bık.. qutlamayanlar da bık bık.."

Deney yaptım ben yazın. Kaldırdım doğumgünü tarihini, bir (1) kişi yazmadı. Ha hepinizi seviyorum, doğumgünü denen gereksiz fasiliteyi pipimi anlayabildiğim kadar anlayabiliyorum orası ayrı da, nedir bu samimiyetsizlik, neden bu vurdumduymazlık, kolpacılık, kimin eli kimin cebindecilik?

neyse gider bu daha da sıkıldım ben. Götürürüm bi ara. Kalan 17 'arkadaş'ımla taqılaym birasss.

öPt xD (. Y .)

Zara Poşeti

Arkadaşım! Napıyosunuz siz ya?

Gün geçtikçe neden tüm dişi aleminin elinde bu zımbırtıyı görüyorum, nedir bu aşk, statü müdür bu nedir? Biri çıksın bana açıklasın. Hadi bir iki tesadüf diyeceğim ama napıyosunuz? Daha amerikan polisi gözlüğü modasına alışmaya çalışıyoruz, yapmayın. Tamam ben de kullanıyorum arada alışveriş yaptığım yerin poşetini ama kıyafetimle uyumlu aksesuar yapmıyorum onu.

Aydınlığa kavuşturun beni, lütfen.

Montla sıçın.
(ayrıca bkz: mango poşeti)

WTF?

Necmi Aydın Ünverdi #1

"beynimi kullanıp derse geç girmeye karar verdim. ancak ne kadar geç girersem gireyim bir faydası olmayacaktı. girmeden bir sigara daha dedim. sonra bir sigara daha. paket bitti... lakin o derse ne kadar geç girersem gireyim o ders bitmeyecekti. giriş vardı, çıkış yoktu..."

derse girdiğimde 45 dakika kadar olmuştu. gördüğüm tek şey üzgün yüzler, umutsuz suratlar, parçalanmış hayallerdi. acı çeken yüzlerden oluşan bir tünel...

uyumaya çalışıyorum bir ara. ancak itü kraliyet yüzüğününü vuruyor kürsüsüne. ses dalgalarıyla uyanıyorum. "yorgan battaniye lazım mı beyim?" diyor. afallıyorum. işkenceyle karışık kafamı yukarıda tutmaya söz veriyorum..

ders, kağıt üstünde 1 saat. kimsenin beklentisi yok ama. 2. saatteyiz ve dersin bitmesine dair hiç bir kanıt yok ortalarda. hepimiz öleceğiz.

2.5 saat oldu..hava karanlık..beşiktaş gol atıyor..ezanlar okumuyor artık. fakülte ışıkları kapalı, kimse yok. inler cinler top oynuyor koridorlarda. fakültede top sakal bırakmış, gözlüklü, ak saçlı, t cetvelli inler cinler top oynuyor!

işte tam o anda, tam o sırada ölmüş insanlar gördüm. ölmüşlerdi. "o" ise hala şekere koşan çocuklar gibi ordan oraya zıplıyor "rigit cisime etkiyen f1 f2 f3..(kürsüye kollarını vuruyor) bileşkesi (kolunu dik vuruyor bu sefer) ENVERİYANTIIAAAR" diye kükrüyordu. ufka bakıyordu.

o sıralar kendimden geçmişim. kendimi fakültenin çıkışında buldum. cebimden bir camel çıkardım. dolu bir nefesi ciğerlerime çektim. ilki biraz yaktı. ikincisi daha iyiydi. o an cennetteydim. cennetti bu."

Bir makinacının anıları
INS
27.10.2008 22:12

Sadece


Ne azını, ne fazlasını.

Yılmaz Vural Dosyası Devam Ediyor...



Tüm futbol otoritelerinin kabul ettiği, yaşayan efsane Yılmaz Vural 2009-2010 sezonunun 5. haftasından itibaren Kasımpaşaspor'un teknik patronluğu görevine getirildi. bizim bilebildiğimiz kadarıyla [kayıtlara geçmeye ayak üzeri teknik direktörlüğüne bir el attığı irili ufaklı takımlar da olabilir] 19. takımı. inşallah birgün bir şekilde Fenerbahçe'nin başında da görebiliriz.

God is an Astranout


Tarih : 12.11.2009, 21:30
Mekan : Balans Jolly Joker
Ayakta : 45,00 TL

İndirimli bilet fiyatı 20 Ekim'e kadar geçerli imiş. 20 Ekim'de bilet fiyatı yükselecekmiş. Biletix'ten abanılabilir, kaçırılmayabilir. Şahsen kaçırmadım da, ben artık tek başıma konsere gitmek istemiyorum ya.

ühü.

Looking for Eric

Filmekimindeki filmlerin %60'ı 3,5 lira iken bu film için 15TL isteyen İKSV'ye sevgilerle başlayalım..

Anladım, galadır normaldir ama anlamadığım neden bu film için bi gösterim daha açılmadığıdır. DC'yi beklicez artık, düşünce izleriz sonra da karalarız bişeyler buraya. Gala mala bize gelmez zaten.

Bi de şu filmlerin isimlerini kim Türkçe'ye çeviriyor bulmak lazım.. Lost in Translation'ın "Bir Konuşabilse" ve 40 Days and 40 Nights'ın "Elim Belim Bağlı" olarak çevirilmesinden sonra Looking for Eric'in yeni ismi de "Hayata Çalım At".

Bir yaşam biçimi olarak "Karşıyaka"

Fikirtepe Ovası Delikanlı Yuvası

Beth Riesgraf the "Goddess"


Bazıları bu kadar güzel, tatlı, şirin, abicik gubicik, şeker, ölünesi, bitilesi, yanakları sıkılası, bi de bu kadar ulaşılamaz olmamalı...

Bitirdin beni Leverage.

Bi de yemiş ağacından düş inşallah Jason Lee. Pis herif.

Hayvan desen değil.. İnsan desen az kalır..

224 resmi macta 111 gol‚ 102 asist
155 lig macinda 86 gol 78 asist
23 kupa macinda 10 gol 6 asist
44 avrupa macinda 13 gol 17 asist
2 super kupa macinda 2 gol 1 asist

"Einstein için denir ki‚ o kadar zeki bir adamdı ki bir çok kadın ona sadece uzaktan bakarken dahi orgazm oluyordu. dönemin kadın kitlesinin yarısından çoğunu kendine aşık etmiştir. Diğer yarısı da zaten dış görünüşe önem veren budala kadınlardı. Benzetme aynı düzlemde sadece Einstein-Alex değişimiyle de cuk oturur bence‚ Alex ve futbolsever eşleşmesiyle futbol düzlemine taşıdığımızda ise‚ şahsım adına asla budala kadınlardan olamam‚ Alex´i cine5 şifresiyle seyrederken bile orgazm olabilirim" alıntı

Varlığın inanç sebebi.. seni yaradana kurban Alex'im..

Just Looking At You Hurts

Yaşayan pek az efsane vardır. Çünkü efsane olmak öyle sokaktaki teyzenin çantasını gaspçılardan kurtarmakla, 3.80 ortalama yapmakla, başında olduğun takımı şampiyon yapmakla olunan bir olgu değildir. Özveri ister, adanmışlık ister. Şu an ajdar ve ercik'i tarif ettiğimin ben de farkındayım, takılmayın çok. Şahsen düşündüğümde eğer gün olur görürsek çocuk torun benim anlatacağım çok az adam vardır. Kadın kısmına bulaşmıyorum, başarıların cinsel ayrıtını bir başka yazıda -asla yazmayacağım bir yazıda- açıklarım. Neyse benim 60 yaşımda -asla göremeğeceğim 60 yaşım- çoluk çocuğa anlatacağım adam Yılmaz Vural'dır efenim. Yaşadığımız yüzyılın en garip, en televolelik, en sansasyonel aynı zamanda en ortalıkta olamayan adamıdır çünkü o.

Gaziantep zamanında ününün zirvesine defansta televole kompela, türkücü bir orta saha, forvette sidikli coulibaly ile çıkmıştı. Televole zamanının en büyük başarılarına bu takımda ulaştı. "Bana pizivenk didi"ler falan hep bu döneme denk gelir ki bu dönem sıkıntılar zamanı (trouble times) olarak geçer. Daha sonraları tekerlekli sandalyeden zıplayıp seke seke yan hakemlere saldıracak, bir takım takla, burgu hareketleriyle duygularını yansıtacak (gaziantep-bjk), tekme tokat futbolcularını dövücekti. Onun zamanı gelmişti..

"değişiklik yapmıyorum, çıkın sahaya bu pisliği temizleyin, ya da böyle devam edin"

Futbolcularına karşı sert, tavizsiz, tıpkı bir baba edasında -sevgi olmadan- davranan bir adamdır Yılmaz Vural. Fakat kısa vadede bir çok takımı başarılı noktalara taşımayı başarmıştır. Fakat henüz 6 aydan fazla çalıştırıp başarı sağladığı bir takım yoktur. Bu sene 19. kulübünü çalıştırıyor Yılmaz Vural, adamışlık derken bunu kastediyorum işte:
"Fenerbahçeyi bana verin, hemen yarın şampiyon yapayım"

Fenerbahçe manyaklığı, sonralardan intihar ediceğini telegol'de açıklamasına kadar gider. Zamanında yurt çapı kampanyalara neden olmuş, sadece kendisinin değil herkesin -fenerbahçeliler hariç- istediği bir şeydir bu.

"- hocam kamptasınız, takımın durumu nedir?
- bömba!
- iddialısınız?
- eheh!"
(o sene küme düşen eskişehirspor başındayken)

malatyaspor'u çalıştırdığı dönemler
(alıntıdır)
malatyaspor önemli bir müsabakada. maç 1-1 seyrediyor, dakika 89. eski beşiktaşlı fazlı ceza alanı içerisinde düşürülüyor. penaltı. kıyamet bundan sonra kopuyor.

ekranın sağ altında minik bir kişi bağırıyor: "fazlııı sen atma fazlııı" fazlı dinler mi, büyük takımdan gelmiş, son dakika tabii ki o kullanacak penaltıyı. hala çığırıyor yılmaz hoca, "fazlııı sen atma fazlııııııı!". ancak fazlı dinlemiyor, topu penaltı noktasına koyuyor, vuruyor, yandan aut. ekranın sağ altında bir şey yuvarlanmaya başlıyor ondan sonra "fazlııı, sorumsuzorospçocuğusiktiğiminevladınınananınörekesi" diye. kimse zaptedemiyor yılmaz hoca'yı.
(standard, 17.08.2005 15:45)

Antalyaspor'a geldiğinde "39 puan alırsak ligde kalırız" demişti. 39 puan aldı, antalyaspor küme düştü. Beşiktaş maçında sahaya pet şişe attı. "Ne yapsaydım kendimi mi atsaydım güzel kardeşim" dedi. "ben antrenörlüğe 86 yılında alex ferguson'un başladığı yılda başladım. o hala manchester'da ben, 18 takım değiştirdim" dedi. Devre arasında "amerikan salatası var ya, a.ına kodu ortalığın" dedi. Oyuncusunu dövmesini mantıksallaştırmaya çalışan ahmet çakar'a "yine olsun yine döverim. Takım küme düşüyor yahu" dedi. Kendisini tribüne yollayan Bülent Yıldırıma "sen tanrı mısın çık dışarı diyorsun" dedi. Şu sıralar 19. takımında demeye devam ediyor,

Sana baktıkça içimiz acıyor

Tenacious D in The Pick of Destiny (2006)

"You have the staff, we have the key
You are the Devil then We are 'D' ! "

2006 yılının önde gelen müzikal komedilerinden, rock severler için eğlenceli, çekilebilir bir 93 dakika. Jack Black adlı cıvık insan evladının Kyle Gass'ı da yoldan çıkarmasıyla müzik grubuna kadar gitmiş bir proje bu efenim. Rock tarzı müzik seviyorsanız bile sıkıyor film, öyle ahım şahım da gülmüyoruz hani. Ama Introda bir adam var ki -Ronnie James Dio- tüm filmi izleyesi geliyor insanın. 70 yaşında insanların sesleri bozulmalı. Böyle bug'lar kabul eylemiyoruz, kıskanıyor saygıyla eğiliyoruz.

Senaryoya gelince, özgün sayılabilecek buna rağmen bir dünya klişeyi de içinde barındıran bir senaryo izliyoruz. Zaten senaryo ya da ilerleyiş umrumuzda değil, vakit geçirmek için izlenmiyorsa zaten pek bir amacı yok filmin. Öyle rock & roll tarihi beklemeyin, sadece izleyip azcık gülüp azcık liriklere takılın. Filmi çekenler de bunlar üzerine yoğunlaşmış ki asla bir a headbanger's journey izlemiyoruz 93 dakika boyunca.

Son karşılaşma, otomatik portakalla geçilen dalga, özellikle introdaki lirikler beni benden alan parçalarıydı filmin. Olmuş diyoruz, olmamış diyenlere laf etmiyoruz.

"Ay em devıl ay layk METIL!"


Soundtrackten dinlediğim en iyi rifflerden birini barındıran şarkıyı da paylaşmadan edemiciim. Sert kalmayın, olmaya da çalışmayın.

True Blood

Yazı yazmaya bile tenezzür etmeden direk sonuç bölümüne geçiyorum,




Kötü oyunculuklarla bözenmiş pornoları sağlayan bir dünya kaynak var. Gerçekten ihtiyaçlarınızı farklı yerlerden sağlayabilirsiniz.

Lütfen, lütfen izlemeyin şunu!

Tanım: İzlediğim en berbat televizyon serisi.

Not: Evet, artık başka dizi izleyemiyoruz, ben de farkındayım.

Ender Gelişen Osasuna Atakları

yaşım 32. annemle yaşıyorum. babam da var, ama o oturma odasında yaşıyor. annemle ben salondayız. bir bankada orta kademede çalışıyorum. hiç sevgilim olmadı. bir keresinde,üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. okul çikışları yürürdük. dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. iki kez de sinemaya gitmiştik. biri forget paris öteki de braveheart. geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. sabahları uyandığımda akılma gelen ilk o olurdu. okul partisinde onu cem'le öpüşürken gördüm, sonra...

gittiğim ilk maç fenerbahçe-beşiktaş arasındaydı.1979 yılıydı galiba. süleyman'ın cemil'i marke ettiği maçtı. sahadaki tek sarışın süleyman'dı, ben de beşiktaş'ı tutmaya karar verdim.insanlar cemil turan,lefter, metin oktay,şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. ben gidip adı sanı bilinmeyen, şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde beşiktaş'ı tuttum. bir de çocukken trt'de ilker yasin'in sunduğu avrupa'dan futbol programını hiç kaçırmazdım. ispanyol liginde osasuna diye bir takım vardı. hala var. osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı. ve ilker yasin sürekli ''ender gelişen osasuna atakları'' diyip dururdu. osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde avrupa'da tuttuğum takım oldu. aynı dönemde liverpool, bayern, nottingham forrest gibi takımlar havada uçuşurken, ben osasuna sempatizanı olmuştum.

okuduğum bütün okulları birincilikle bitiridim. bu çok istediğimden olmadı. yapacak daha iyi bi'şeyim yoktu. hep ders çalıştım. futbolcu olmak isterdim ama mahallede beni pek takıma almazlardı. zaten çok yeteneksizdim. beden derslerini de hiç sevmezdim. uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. herkes çok gülmüştü. ben de çok gülmüştüm. masa tenisinde kimse yenemiyordu ama...

çok arkadaşım yok. liseden bahadır var. o da amerika'da şimdi. sürekli çağırıyor, ama gidemem. uçaktan çok korkuyorum. yalnızlık gibi bir sorunum yok. insanlar beni seviyor. ama sadece o kadar. oraya buraya pek çağırmıyorlar. şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. çok kitap okuyorum ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış. bunu bir yerde okumuştum. bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. çok emin değilim ama, içiniz boşalmıyormuş. bunu da bir yerde okumuştum. içiniz boşalmıyor... yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. öyle sevişmek için falan değil, birlikte bi'sürü şey yapmak için. ne biliim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, kim 500 milyar ister'i birlikte izlerdik. erenköy sahilide yürürdük. işte böyle şeyler. bi'de bol bol konuşurduk.

benden yazmamı istediler. yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. ısrar ettiler... peki yazıyim de ne yazıyim? kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. içimden ''yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir,başka bir halta yaramazlar'' demek geldi. sonra düşündüm, herkesin herşeyi bildiği bir ülkede,bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... birileri okur mu diye merak ettim, neden olmasın? ender gelişen osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı.

belki sizleri de heyecanlandırır.

Eray Saydam, 2004

"ispanya ligi, alkol koması, bayat cips, televizyon ekranı
takatsizim, puşt hüzün orta sahada hazırlık pasları yapıyor
ortalıkta uyku getirmeyen zavallı akineton hapları
dakikalar geçtikçe real madrid kalesinde bir hayli etkili oluyor
sanki bana ders veriyor ender gelişen osasuna atakları..."

In Loving Memory..





House se06e01e02


- Neden başarılarından çok başarısızlıklarına değer veriyorsun?
+ Küçükken annem beni mastrübasyon yaparken yakaladı. Annesini düşünüyordum..


"Van Gogh'a apartman dairesi boyatmak, Mozart'a daha dün annemizin çaldırmak, Che'yi Nazi subayı yapmak."

Tek kelimeyle mükemmel bir sezon açılışı yaptı House. Kendisi için çok iyi olmasada seyir açısından harikaydı. Bu güne kadar savunduğu "insanlar değişmez" tezine ters düşecek şekilde değiştirilmeye çalışılması tabii ki de işe yaramadı- aslında biz öyle sandık. Daha kötüye gitmesinin iyiye işaret olduğunu nerden bileyim lan ben! Bölüm sonunda bi mutlu olduk, bi hüzünlendik sormayın gitsin. Farkettik ki aslında o "biz"mişiz, hep olmak istediğimiz ama olamadığımız, olmaya ihtiyaç duyduğumuz ama olamadığımızmış.

Hayatında her şeyi gerçeği bulmak için yaptın
Çıkmak umrunda değil
Adam umrunda değil
Artık gerçek bile umrunda değil
Hiç bir şey umrunda değil House.


Breaking Bad


Hayatinin patlamasini ancak mezar tasina bir ya da iki yil kala yapan bir adamin hikayesini konu aliyor Breaking Bad adli seri. Walter White (Patlamayi yapan adam) bir kimya ogretmeni olup ayni zamanda yasam sartlariyla mucadele cercevesinde araba yikamacisinda calismaktadir. Kendisi kimya konusunda engin bir bilgiye sahip olmasina ragmen bir turlu kabugunun disina cikamamistir. Ta ki bir gun is yerinde bayilip hastaneye kaldirilana kadar. Hastanede akciger kanseri oldugunu ogrenen Walt'un hayati bu dakikadan sonra tamamen degisir. Kendisi tam hayatina bir anlam yuklemek isterken eski bir ogrencisinin meth denilen bir cesit uyusturucu yaptigini ogrenir ve buyuk vurgununu bu iste yapmaya karar verir. Mukemmel kimya bilgisi sayesinde meth pisirmek onun icin bir cocuk oyuncagi gibidir. Ancak Walt' u bekleyen pek de hos olmayan surprizler bulunmaktadir ve macera baslar...
Serinin en guzel yani en basta izleyiciyi etkileyip sarmasi. Su ana kadar iki sezonu yayinlanan dizinin bir sezonu sadece yedi bolumden olustugundan bos bir hafta sonuna sigdirilabilecek mukemmel bir dram ve macera. Senarist Vince Gilligan Walt karakterini oyle guzel anlatmis ki adami sevmemek elde degil. Walter White' i canlandiran Bryan Cranston' u da unutmamak lazim. Kendisi bu seriyle birlikte adeta kariyerinin doruk noktasina ulasti. Cok basarili bir oyuncu olmasinin karsiligini gecen yil oldugu gibi bu yil da Jon Hamm - Mad Men, Michael C. Hall - Dexter ve HUGH LAURIE - HOUSE gibi ustadlarin arasindan siyrilarak dram dalinda en iyi erkek oyuncu Emmy odulune layik gorulerek aldi. Serinin ucuncu sezonu icin de izin alinmis. Cok yakinda izleyicilerle bulusmasini umarim.

Facebook Notlarım #3


İzin varsa ben saçmalamacalarımla blogu dolduruyorum. 15 tane falan var bu ve benzerleri. Kopi peystler beni bekler. ------------------------------------------------

Biliyorum ki takip edenlerimin sayısı çok fazla. Her geçen gün arttığını da biliyorum, büyük hissediyorum(!)*. Daha önce belirttiğim gibi bu yazıları yazma sebebi can sıkıntısı genel olarak, ama içimdekileri dökmek de var bi yerde. Bugün sabahtan da sıkıldığım için akşamki yazıma (ki bu o oluyor) dair düşündüm. Freestyle takılmak daha güzeldir benim fikrim bu, çünkü puanın 9 olur kanka. O yüzden sadece başlıklar üstünde düşündüm gerisini düşünmedim. Kendimi taktir ederek devam ediyorum... Öğle saatlerinde Seda Sayan'la SUSMA ! programını takip ettim, Münevver cinayetinin satanist cinayeti olabileceği tartışıldı, olmadığı kanısına varıldı, o sırada kolum ve bacağım kaşındı ve bunun nedeniyse SATANİSTLERDİ! Kim bu satanistler peki ? Sivrisinekler ! Kan içiciler. Bu arada satanistler insan kanı içmez, sadece kedi kanı içer, nedeni de temiz kan olarak görmeleridir, insan kanı pistir, temizlenir vs. Daha sonra aklıma her yazımda sözü geçecek olan, İsmail YK ve CanKan geldi. Onlar hakkında söyleyeceklerim bitmeyecek sanırım. Aslında üst başlığı isyandı İsmail YK'nın. Gençlikte isyankar ruh kalmadı artık, eskiden isyan olurdu devlet kurulurdu, ben görmedim ama bu böyle. Günümüz isyanlarıysa ergen isyanı, emo olmaca vs. ve tabiki de İSMAİL YK İSYANI! Allah belanı versin, Git hadi git. Adam isyankar. CanKan da öyle, şarkılarında hissediyorsunuz. Neyse kendilerini kısa anıcam. Bir diğer konu ise Teletabiler(Teletubbies). Günümüz gençlerindeki anormalliklerin başlıca sebeplerinden biridir kendileri. Zeka seviyelerinin aşağılarda yer alması, herşeye gülmeleri, saçma üzüntüleri ve göbeklerindeki televizyon ekranlarıyla göze çarparlar. Mantıklı hareket ettiklerine rastlanmamıştır ve ekrandan kaldırılma sebepleri de eşcinsel davranışlarda bulunduklarıdır. Bu arada Pokemonlara olan özlemimi tekrar dile getirmek istiyorum, çünkü onlar var olsa dünya böyle olmazdı eminim. Tasoları çıkmıştı bi dönem,7 yaşındakilerle 21 yaşındakileri buluşturan bi icattı o tasolar. Şahit oldum bu duelloya. Ayrıca çok tasosu olan çocuğun yaptığı "Kapış kapış" diye tabir edilen, insanları birbirine yakınlaştıran güzel yanları da vardı.(Kendini pokemon sanıp balkondan atlayan çocuğa kınamamı burdan iletiyorum, senin yüzünden pokemonlu güzel günler devri kapandı!) Aslında daha çok başlık vardı gibi geliyor aklıma ama hatırlayamadım şimdi, son olarak televizyona değinicem. Çok değil. Öncelikle reklamlar var. Canlı yayınlanan programlardaki "Bizden ayrılmayın" lafı. Bunu yapmayın artık. Samimiyetsiz. Ne yani siz bizim o saçma reklamları izleyip fenalaşmamızı mı istiyorsunuz?! (Tamam çok güzel reklamlar var onların hakkını yiyemem de.. neyse.) Hadi buna eyvallah dedik, kabullendik. Peki ya Anahaber bültenine reklam almak nedir arkadaşım? Yeni moda. Gerçi bayadır var da. Hayır bi gün kafa atıcam ekrana o olucak. Haber sunuyorsun, ciddiyetin olmalı, ( Reha Muhtarın yeri ayrı, onu geri istiyorum, yokluğunda Flash Tv'nin Gece yarısı haberlerini sunan Gökhan Taşkınla avuttum kendimi (ek parantez: Gökhan Taşkın; Obamaya gönderi yapmak için yüzünü esmere boyayan kişi bilmeyenler için --> http://www.youtube.com/watch?v=uVfdHvUAVhs ) ama Reha Muhtarın yeri doldurulamaz. Acı var mı efendim acı? saçmalaması kendisine sorulduğunda "Hacı var mı orda hacı? dedim ben, adam öldüyse diye" şeklinde cevaplayan zat-ı muhterem. I <3>

Bir Tutam Şiir

Ayaklarım sırılsıklam yine,
Bu kez nerden geliyor damlalar.
Gökyüzü açık gibi,
Onun bir suçu yok sanki.
Göremiyorum uzakları,
Umuttan bir perde.
Bekliyorum, bekliyorum.
Bir türlü kapanmadı defter.
Tam yeni bir sayfa açtım derken,
Yine aynı sözler arka yüzde.
Sözünü tutamamış,
İnanmış en yakınına, yabancıya.
Önümü göremiyorum,
Vücutlardan bir perde
İnananların hepsi ön yüzde.
Bedenleri birbirine geçmiş,
Hepsine aynı muamele.
Hayırlısını beklerken yakalanmışlar.
Gözleri hep aynı, pişmanlık dolu.
Kurtarmak için son bir çaba,
Nafile.
Göremiyorum yine,
Bu kez kapkara bir perde...

Facebook Notlarım #2

Kopyala yapıştır yapmaya üşeniyordum ya ben hani, aha da yapıyorum. arada anlamadığınız espriler, tanımadığınız kişilere sataşmalar olursa da çok da tın.
-------------------------------------------------------------------------------------------
Çizgi karakterler gerçek olsa ya ? Olmaz mı öyle, mesela evde bi tazmanya canavarım olsa, oynasam onunla falan. Ya da pokemonlar gerçek olsa. Pokemonlar gerçek olsa ohooo.. Küresel ısınmaymış, doğal kaynakların tükenmesiymiş, hiç bi sorun kalmaz valla. Küresel ısınma mı var ? Squartle Su Tabancası ! Nesli tükenen bitki mi var ? Balbazar Tohum Saldırısı ! Buzul çağı mı geldi ? Charmender Ateş Çemberi ! Oh ne ala memleket. Bi ara Beyblade diye bişey vardı. (Bilmeyenler için, Sabri Bey Beyblade'dir, Pikachu saldırısından korunmak için dönme hareketi yapmıştır.) Beyblade dediğin şey bildiğin topaç. Ama özel topaç, içinde ruh var; Beyaz Kaplan, Ejder Pençesi ! diye emir veriyorsun topaçın içindeki ruha, topaç gaza gelip diğer topacı dışarı atıyor falan. Hadi bunlar çocuklar için diyelim, o zaman Örümcek Adam gerçek olsun. Ama o da haklı, Türkiyede nereye ağ atacaksın ki gökdelen mi var doğru dürüst... Batman desen, o da olmaz... Ama mesela, Ferhat Güzel, Örümcek Adam olsa fena mı olur ? Bilenler vardır Örümcek Adam kıyafetli Ferhat Güzel'i. (http://img192.imageshack.us/img192/517/1spidermanveferhatii7ol8.jpg)Tamam buraya kadar baya bi fantezi yaptık. Ama insanların içinde var işte böyle şeyler. Özellikle Türk insanında. Örneklersek ; Az önceki Ferhat Güzel, kendini Pokemon sanıp balkondan atlayan çocuk, Robocop benzeri kişiler (İsmail YK, CanKan) vs. Bi de Nihat Doğan var. Türkiyenin Antonio Banderas'ı.O değil de Fatih ürek'in 5 tane mi ablası varmış, babası sonunda oğlum oldu deyip birsürü kurban kesmiş falan, sonradan da kurbanlara mı yanayım oğluna mı diye isyan etmiş diyorlar, söyleyenlerin yalancısıyım.Peki Fahrettin Cüreklibatır'a ne demeli ? Hastalar doktor sırası bekliyor sabahın ilk saatlerinden beri, doktor geç geliyor, hastalar sabırsız-sinirli. Atlıyorlar doktora 15 kişi. Hieyyyyyttt! diyip aralarından çıkan, hastanenin çatısına atlayan bi doktor :O Cüneyt Arkın ! ("Matrix filmi çok saçma öyle olmaz" açıklaması dün gibi kulaklarımızda... ) Bi de şey var, bazı filmler gerçek bi olaydan uyarlama oluyo ya, niye filmler gerçek hayatta olmuyo ? (tamam cinayet-vahşet içerenler oluyo ona itirazım yok da ne bilim.) Mesela Aman Tanrım filmi gerçek olsa, ne biliyim neyse fazla fantastik oldu bu sefer, baydı. Bu seferlik böyle oldu, ama sanat sanat içindir! Halk için değil ! Sıkıldım yazıyorum işte, okumak zorunda değilsiniz ki halla halla. Son olarak beni sizler yaratmadınız ben doğuştan sorunluydum. Okuyucular başımın tacıdır, tekrar ediyorum bu yazıyı okuduysanız ruh sağlığınızı kontrol edin. Saygılar bizden efenim, esen kalın.

bayram

kooy
koy sataniste
koy ateiste
koy putperestee
kooy
hepsi göt olsun
ramazan ayı
mübarek olsuun

İN-ŞAL-LAH..

Monakoyamadık

"Hani şans bizim yanımızda olacaktı ? Hani elimizden tutacaktı ?" *

Ağlamamak Elde Değil

We finally made it..

Hugh Laurie Finally Made It.

Dekanın Yaklaşan Bayram Mesajı

Sevgili Yazarlar,

Öncelikle aramızda hiç bir sosyal boşluk yok. Neden dekan falan izin veriyosunuz olum. Ses edin, ayaklanın, devirin, kırın, sevişin. Aktivite canım biraz. Zaten okula dönünce bişey yazmıcaz yine, hazır yazar sayımız 3 e yükselmişken (ki Berkayın da yazarlığı yönünde sesler yükseliyor) insanları rencide edelim, tükürelim, koltuk altından osuruk sesi çıkaralım (bunu orta okulda çok iyi yapan bi p.ç vardı. Hep içimde kaldı). Lütfen.


Bir diğer çok önemli mesele ise, önemli bir mesele olmaması. Sıkıldım.


-Blog ?

+Ne var ?!

- Çok yalnızız lan.


Sevgili okurlar,


Biliyoruz ki bayram yaklaşıyor. Malum koyun keçi öldürmeden geçen bu bayramda en büyük temennimiz dayılarımızın ellerini ceplerine atması. Çünkü dayılar daha sırnaşık, daha cıvık insanlardır amcalara göre. Amcalarınıza kıyasla daha iyi kandırabilirsiniz onları. Dayılar sevgiye saygıya muhtaçtır; sömürün onları. Sonra da Kereme bi twin pedal alalım, yazıktır lan.


Sevgili Asistan Ebru,


Bizce de yeter artık be Ebru. Yap bi güzellik, kır şu feleğin çemberini. Hocalarını kandır, geçelim bu dönem resimden be. Umutluyuz bu sene, lakin gözlerine her baktığımızda görüyoruz ki - aslında bişey görmüyoruz, çünkü hep göğüslerine bakıyoruz. Neyse gelsin artık o gece, olsun artık bu sene, çıkalım süper lige.


Sevgili karşı apartmanda her iftardan sonra karısıyla volta atan amca,


Yürüyüş olgusu bu değil. Senin matematiğin çalıntı, senin zekan çalıntı. Üstelik volta adabı üzerine yapmaman gereken her şeyi yapıyosun. 2 kanka.


Hepinize iyi bayramlar, bol harçlıklar.


May the balls be with you.


Ak akçe kara gün içindir.