akşamüstü küçük mutluluklar

andrew latimer hala hayattayken camel dinlemek, sanırım yirmi yıl sonra gurur duyacağım pek az şeyden biri olucak.

twitter'a çevirdik burayı da *sigh*

akşamüstü küçük hayal kırıklıkları

bahsettiğim parfümün odanın ortasına düşüp parçalandığında 1 hafta aralıksız o koku eşliğinde uyumak zorunda kalmak, film izlemek ya da yemek yemek değil hayır. bu olsa olsa orta dereceli bi hayal kırıklığı bence. sıkılınca arasam dediğin insanlarla uzun süredir görüşmediğini/görüşemediğini anımsamak da biraz daha büyüğü sadece. bahsettiğim küçük olanlar ki küçük olandan ne varsa korkarım ben zaten.

bugün otobüste kucağında coğrafya kitabı okuldan dönen bi çocuk gördüm. sonra bi elime baktım, içinde diferansiyelli afedersin mukavemetli filan kitaplar. kendimle konuşmaktan -kendini sıkıp s.kmekten- haz alan biri olarak "ulan sen ne oldun brah piç" dedim kendime. ben ne olmuştum traçovskiler? olmak istediğim çoğu şeyi olamamıştım mesela. en acı veren kısmı bu değil ama. işin bok yanı olmak istemediğim şeyleri bile olamıyorum ben. eheh. ilkini becerirsen parlaksın zaten, ışık filan. ikincisi de aktarma bastırır en olmadı. alberto, kulağımda çalan ağzım açık dinlediğim müziği zıngırdayan herifler 22 yaşında. 19 yaşında naz dünya voleybol şampiyonu oluyor -yazar burada sigara yakıyor-. yözörün gözü yüksöklördö öhöh değil ama en azından..

yapmak istediği şeyi yapmak dışında bi görüşü olmayan adamın olmak istemediği şeyi bile olmayı becerememesi akşamüstü küçük hayal kırıklıklarına neden oluyor.

-olayı anlatır mısınız teyzeciğim?
+valla çok efendi çocuktu nasıl yaptı bilemedik.

banane'fish


salinger'ın muz balığı aslında tam olarak şunları söyler:

"ben öldükten sonra s.kmişim bütün derin suları sybil, anlıyorsun değil mi ahbap?"

staj mevzuu

beyim şimdi staj başlı başına akademik bi araştırsal ufuk. nihilizm konusunda uzmanlaşmak için birebir aktivite. sürekli bi şeyler yapıyomuş gibi davranmanın verdiği gerginlik ve hayatın geri kalanında bu yükle yaşama; ne bileyim kantinde sürekli az önce yerleri silmişsin de dinleniyomuşsun havasında takılma filan var bi kere. laleler içinde yaşarken, zakunyalar üstünde şiir yazıp nilüferler altında işerken ben bir hafta kendimi boş bi depoya kitler hale geldim beyim. staj elini omzuma atıp gel sen şöyle bi şey konuşcaz senle dedi bana. benim çektiğim derdi çileyi bilemezsin. ben 1 ay felsefe mezunu yıkamacıyla takıldım abi. adam tiyatrocuydu ya. bu herifin hayatını geçireceği dişiyle ilk diyaloğunu düşünsene. ne bileyim köşelerinde mum yanan bi masa düşün şimdi.

-ee nelerle uğraşıyosun?
+ehe.. oyuncuyum ben. akşam trachovskijhino'nun oyununu oynuyoruz unutmadan, gelmeni arz edeceğim. bunun dışında sıkça satranç kulübünde takılıyorum. piyano çalmaktan çok hoşlanırım ayrıca, aslında hacettepe felsefeden mezun olunca müzisyen olmak istemedim değil ama tiyatroyu tercih ettim.
-hmm.. ne işle meşgulsün peki?
+yıkamacıyım. kalibre yıkıyorum abla. anasını sikiyorum kirin pasın.

ya bi kere hayatın yok. ben vladimir nabokov okuyan depocu gördüm beyim. heeeeey. şimdi gel bana anlat bakalım mezun olcaz, odamız olcak, orda sekreter olcak böyle gelcek masaya oturup eğilc- o başka bişeydi neyse. anladın sen. başımdaki mühendis herif bana kelimesi kelimesine "anarşist ruhlu ibne götverenin tekisin" dedi bey. çok pis döngüdeyiz. bırak onu bunu, insangünü kaptırmış bi kere kendini. hoşgeldiniz diyor resmen suratına sırıtıp.

ben o depoya kendimi gün aşırı kitleyip ne bok yedim diye düşünüyorum da. sanırım böyle gelip rafa oturan bi sekrete-. ehem.

neyse, despues de mi el diluvio*

*benden sonra tufan

burçak önder

ekonominin e'sinden bi bok anlamam, nefret de ederim üstelik. borsa filan yerine gider at yarışı oynarım daha iyi. mühendislik fakültesinde her neden aldığımı bilmediğim ve insanların b almaya bile tenezzür etmediği eko 201 dersinden dc almış bi adamım o derece.

ama diceksen ki oturcam karşına, 3 yıl ekonomi anlatıcam, gel ulan. giel!

odada tek başına ve açsan

yersin...

subjektiveyşın #1

okulu hep kötü olan biri olamadım. hala tıpkı bir wonderkid gibi yükseldiğim zamanları hatırlarım hatta. akademik kariyerim tam bir batuhan aslında, ama batuhana girmeden kaçıyoruz: şimdi keşke hep şu anki gibi olsa diyorum. yani hep çok kötü olsaydı lan. istikrar güzel şey papazov. çılgın attığın dönem -bazı güvenilir kaynaklar mastürbasyon katsayınızın integralin dışına çıktığını söyler bu vakitler- geçince farkediyosun. ben perşembe günleri uyanamam mesela. -içimde patlamadan aseksüel değilim- her perşembe uyanınca yüzümdeki gülümsemenin tek sebebi bodor. ilkokulda da lisede de -bazı güvenilir kaynaklara göre doğduğum perşembe sabahı da- uyanamadım ben. şimdi mahallenin deterjancısını getirsen perşembe sabahı başıma diksen yine uyanamam. mahallenin tüm korkunç kesimini topla başıma sikime olmaz. vay efendim sonra sercan neden mukavemetten kaldı. kalır azizim. kalır nikolai.

stella olmak lazım bazen.

Stella Was A Diver And She Was Always Down by seemoreglass

baby, baby, baby


oooh..

does your cat makes too much noise?!

ömrümü yedin ltspice


herkes cıvır bazen..

Gölgede kalan bir derbi..


oysa inter - milan da böyle başladı...

5ini toplasan



Kaya Scodelario'nun tırnağı edebilir belki.

O sebepten ankete eklemek gibi bi densizliğe kalkışmadım bile dikkat edersen.

beth riesgraf sapıklıkları #2

kendisinin how i met your mother se01e02 de oynadığını biliyor muydunuz?

bkz. 08.05 - 08.35 ve bkmynz. 11.18-11.22

carlos, "....*"

* buraya bir çok küfür gelecek.

başıma bir şey gelmeyecekse aşığım.

----------------
Now playing: Kafabindünya - Platonik Ask
via FoxyTunes

İstek Üzerine


Geçenlerde bir okurumuzdan aldığım maili sizinle paylaşmak istiyorum;

"Merhabalar,
Öncelikle blog'unuzu düzenli olarak takip ettiğimi, yazılarınızın, paylaştığınız grupların hayranı olduğumu belirmek isterim. Mükemmel bir iş çıkarıyorsunuz. Benim gibi onlarca hatta yüzlerce takipçiniz olduğuna inanabilirsiniz.
Size sormak istediğim bir soru var uzun zamandır. Blogdaki yazılarınızda genellikle eski zamanlar, çocukluk yıllarımız üzerine eğiliyorsunuz ancak güncel konular hakkındaki yorumlarınıza çok nadir rastlıyoruz. Olan bitenler hakkındaki görüşlerinizi de bilmek isteyen ben ve benim gibi yüzlerce hayranınız adına sizden isteğim gündem hakkındaki fikirlerinizi de ara sıra bizimle paylaşmanızdır.
Şimdiden teşekkürler.
İyi çalışmalar.
Cristina Wylestraw - Mountain View / California"

Yazıma başlarken öncelikle Cristina'ya teşekkür ederim bu düşüncesini bizimle paylaştığı için.

Cristina çok haklı. Blog açıldığından beri "eskiden çocuktuk tıfılcıktık ne de güzel eğlenirdik büyüdük hiç de güzel olmadı böhü" temalı yazılar üzerine çalıştığımızı farkettim bugün. Veya Sercan'ın sağdan soldan gördüğü taş hatunlar süsledi sayfalarımızı. Yine aynı Sercan'ın Kazım Koyuncu, Srebrenica üzerine yazdıkları olmasa bi tane ciddi, romantizm falan içermeyen yazımız yok. (bide yemek tarifim vardı evet)

E peki n'apıyoruz lan biz? Elalem bloguna gidiyo "bugün makarna yedim çok güzeldi", "siyah beyaz kedi fotoğrafı çektim aman tanrım galiba fotoğraf sanatçısı oldum", "luxemburg halkının bile adını duymadığı luxemburglu saçma bi grup/şarkıcı buldum, kadın hem blok flüt çalıyo hem de osuruyo aynı anda, çok cool, ben de bunu sevdiğim için ben de cool'um." (bunu biz de yapıyoruz sıklıkla - al sana özeleştiri) gibisinden şeyler yazıyo, hatta iddaa kuponu falan veriyo, peki biz ne yapıyoruz?

Madem aklımıza eseni yazıyoruz, neden hep çocukluk yılları falan esiyo aklımıza oğlum? Neyse buradan bi yere varmaya çalışmıyorum zaten sadece merak.

Geleyim sebeb-i ziyaretime.

Ciddi bi'şeyler yazasım var bugün evet. Gerçekten bir okuyucu kitlemiz olmasa da eski günlerdeki gibi yazasım olduğu için yazıyorum. (ahh eski günler ne güzeldi.. sorumluluk yoktu okul yokt-...)

Şaka lan şaka yine spor hakkında falan takılıcam. Fazla ciddileşemiyorum nitekim.

Dün gece Valencia - Bursa maçını izlerken Ertem Şener çok önemli laflar etti. Maç 6-1 olduktan sonra, "bizim çocuklarımız onlar, bizim evlatlarımız", "bu utanç hepimizin", "Türk futbolu nereye gidiyor" gibisinden şeyler söyleyince sinirlendik tabi.

Neden?

Ulan biz 8 tane yedik geldik Liverpooldan, ötesi var mı? 6-0ları 5-0ları Leedsleri Chelsealeri Barcelonaları görmedik mi biz? Hayatımız futbol olmuş. O zaman nereye gidiyorduysa şimdi de aynı yolda Türk futbolu. Sen Bursaspor diye bi takımı avrupaya gönderirsen, bu takım Beşiktaş (8-0) ve Fenerbahçe (0 puan)'ye ait rekorları geliştirmeye kalkınca niye Türk futbolu biyere gitsin ki?

Futbolda başarılı bir ülke değiliz, ama bunun farkında da değiliz. Sürekli bekliyoruz ki bi takım çıksın uefayı falan alsın, avrupadan kimseyle maç yapmadan dünya 3.sü falan olalım. Ee? Sonra? Yine gidip 5-6 yiyelim, yine beklemeye başlayalım.

Ertuğrul Sağlam, şampiyonlar liginin maç başına en fazla gol yeme ortalamasına sahip teknik direktörü, olsun..

Amerikalılar için basketbol ve futbol (soccer olan değil) neyse, yeni zelandalılar için rugby neyse, finlandiya için kızlar neyse, malatya için kayısı neyse, bizim için de "futbol" o. İyi de ne alaka?

Daha bu yaz basketbolda dünya 2.si olmadık mı biz? FB Ülker coşmuyor mu şu anda avrupada? Efes korac kupasını almadı mı? NBA'e bisürü adam göndermedik mi? Halteri güreşi atletizmi diye başlasak futboldan daha başarılı olduğumuz 80 tane spor sayarız.

Ama neden futbol? Çünkü seyretmesi, oynaması falan zevkli, kolay.

Benim asıl sorum "neden futbol?" değil, "neden futbolda başarılı olmak zorunda hissediyoruz?"

Bursa gitsin 10 yesin bana ne?

Ertem Şener akıllı olsun.

Öğlen yazdığım yazıya akşam ekşiden bi alıntı ekleştiriyorum;

Başlık : Bursaspor

"bu takım taraftarları shakhtar donetsk, metalist kharkiv, cluj, braga, hapoel tel aviv gibi örnekler varken hala tecrübe kazandık diye avundukları sürece türk futbolu, marka değeri, züper lig, türklerin ayak sesleri filan hikayedir aga. hala mesut özil e türkiye yi seçmedi diye söverken, adam ispanya da osursa manşet yapan bir zihniyet var bu ülkede. adamın alman olduğunu kabullenemeyip ıslıklayanlar var. guti, quaresma, niang, baros gibi isimleri kasap havası taktiğiyle biçip sakatlayarak anadolu devrimi yaptığını sananlar var. "bizans" ın lokomotifi olmadığı bir yapısal dönüşümün hiçbir halta yaramayacağını görmemekte ısrar edenler var. bir kere şampiyon oldum diye 5 büyükler havasına girersen, trabzonun 4 büyükler kavramının ortaya çıkmasını sağlayan tarihini incelemeyip haksızlık edersen, avrupa da böyle eline verirler işte, eve dönüş biletini.
biz *(beşiktaş) gittik 8 yedik 6 yedik 5 yedik, ama barcasını, chelsea sini, marsilyasını, liverpool unu en beklenmedik zamanda yenmesini de bildik. keza, galatasaray kendi evinde 5 yedikten sonra gitti uefa kupasına uzandı, çeyrek final, prekazi, monaco, bilbao, milan, real madrid, bunları yazdırdı galibiyet hanesine.
fenerbahçe tur atladı, çeyrek final yaptı, sevilla, inter maçlarını yaşattı. o sıralar malesef trabzon rum kesiminin kasaba takımlarına elenmekle, bursa da kendi mallığıyla düşüp beşiktaşa mal ederek masturbasyon yaptığı 2. lig de sürünmekle meşguldu.

o yüzden 3 büyük istanbul takımını yok sayarak gidilebilecek nokta burdan çok ötesi değildir. tıpkı, alman futbolunda bayern münih i; italya da milan, inter, juventus u; ispanyada barca, real, atletico, valencia dörtlüsünü, adada manchester, arsenal, liverpool, rangers, celtic i yok sayamayacağımız gibi.

sen hem bizans dediğin takımların avrupa daki rezilliklerinden dem vurup hem de onların müsvedde yaptığı futbolculardan aynı alanda başarı beklersen, ben de bizanslı olarak sen fark yiyince götümle gülerim arkadaşım. wederson la ömer le sercan la ne bekliyordun ki farklı olarak?insan bari defansa taş gibi bir yabancı alamaz mı? türklerin pozisyon alma ve temel savunma konularındaki başarısını(!) bilmiyor muydu adam gibi adam ertuğrul hoca? 5 maçta da 5 yeseydin ama schuster i haklı çıkarmasaydın keşke be hoca. bu vizyonla müstehak valla bulunduğumuz yer.
(how i met your other, 25.11.2010 01:13)
"

(dipnot : Cristina Wylestraw diye biri yok tabii ki de.)

(dipnot2 : eskiden power rangers oyuncakları vardı böyle düğmesine basınca kafası dönüyodu, kafası göğsüne girip yerine kasklı hali geliyodu ranger'ın. televizyonda falan da satıyolardı 0900lü numaralardan. her rengini alıp biriktirene kızlar teklif ediyodu. ama ne teklif ettiklerini o dönemde anlamadığımızdan onun yerine çift kale maç yapardık, duvardan gol olmazdı.)

(dipnot3 : "eskiden x'ti, y yapardık" kalıbı bariz daha güzel lan bundan sonra da öyle yazmaya devam edicem sanırsam.)

Okyanus Ötesi'ne; selam, naber?

bana gelmezsen

yer bitiririm.

i want to change the world


instead i sleep..

bu adamı bulun bana!

nostalji

disaster girl


----------------
Now playing: Amiina - What are we Waiting for?
via FoxyTunes

vurucaz voleyi (gold fever)


fizy şeysi

şeytana el kalkmaz taş olursun lan
dediydim diycem köy meydanında
zaten köyü de çukurun içine yapmışınız
ayağımızın altında hazineler bizi bekler

arkadaşlığımız için kazıyorum bak, aşk için kızım
hayalini kurduğumuz şeyler için

kazandığım her kuruş, bir kuruş toprak parçası
bütün kayalarda filan benim ismim geçer olm
sırtımda iki kazaktan başka da bişi yok
şu daşların dili olaydı da bana git la burdan diselerdi

bilgelik için kazıyorum, sağlık içün
bankadaki her kutsal peni içün

dünya alınıyor, dünya satılıyor, ben iniyorum
iniyorum bak hele, altın hep yakın
çukurda filanım ama zengin olurum görürsün şimdi
neyse işte yakınım da bilemezsin dostum

bayadır kazıyoruz da yok bişi
köyde ismim geçmiş geçen de kahvede
mezarımı kazıyormuşum burda, evsiz barksız göçücekmişim
h.siktir lan, ölmek var dönmek yok.

ülkem için kazdım, sizin için evlat. gümüş altıpatlar için kazdım ben
vurucam voleyi na bu kadar altınla
kova, kürek, kazma. gelin abi.

orjinal lirik

susurluk volesi (texas-city-shuffle)

bir tost yemeye ne dersin kocacı-


benim kafam bazen bazı şeyleri almıyor arkadaş.

bir tostu meşhur yapan nedir? çok mu güzel kızartıyolar abi? ben o kadar ısı üretemiyo muyum evde? ne bileym kaşarı nükleer tesiste mi rafineleniyor? bim'den aldığımız kaşar da uzamıyo mu? lütfen ya.

hayır şimdi sen benim yüzüme bakarak "abi biz 21 yüzyıldır adam akıllı yiycek bişey bulamadık, elimizden gelen de ayranı ölümüne çalkalayıp yarısını köpük yapmak, bi de ekmek arasına kaşar koyup ısıtmak" diyemiyorsan bu nasıl memleket kardeşim her yanı i.ne d-

hüff. boyozdan filan ayrılınca üzülüyorum ilk gün.

----------------
Now playing: The Walkmen – Blue As Your Blood
via FoxyTunes

Lumengül'ün Suçu Ne?


yapmayın...

yapmayın...

(dipnot: lumen'in yengesinin boy göstereceği bölümü merakla bekliyoruz yine de.)

(dipnot 2: "paint terk"im beyler.)

lissie

bu kıza yeni bir başlık açmam gerekirdi dostum. anlıyor musun beni. anlıyorsun değil mi. lanet olsun.





pazart-

saat 18.00-22.00 arası sadece 3 soruluk akademik başarısızlığının tamam-devam sınavı olan bi herif olarak,




şimdi uyusam, ne bilim 23 martta filan bi çardakta uyansam.

----------------
Now playing: Marissa Nadler – Daisy, Where Did You Go
via FoxyTunes

That's what she said!

manyak karılar yüzünden

alakasız ve çok kötü müzikler dinliyoruz haftası


*alice glass

dinlettirt

----------------
Now playing: Foals – 2 Trees
via FoxyTunes

kütahya notları

kütahya bok gibi bi şehir


bitti.


ps. bir de entertainment for the braindead konseri kaçırdık ki kütahyanın -buraya bir çok küfür gelecek-..

----------------
Now playing: Crystal Castles - Not In Love ft. Robert Smith
via FoxyTunes

bitir demediniz mi lan



----------------
Now playing: Paatos - Absinth Minded
via FoxyTunes

oahoahoaho

yine bu oyunlardan devam etmek gerekirse cm 03-04'ün yapımcıları, oyunu oluştururken sizinle görüşüp izlediler mi? oyunda böyle bir dünya potansiyeli olduğunuzu öğrenince neler düşündünüz?

temur altunhan;
benimle gelip görüşen olmadı. böyle yüksek potansiyelli bir oyuncu haline dönüşüp bir dünya yıldızı haline gelmem tabii ki gururmu okşadı, hoşuma gitti. keşke gerçekte de böyle olabilseydi.

dislike his manager ha? al!

tamamı.

----------------
Now playing: Shamrain - Slow Motions
via FoxyTunes

kiti



bi de "belki daha çok çocuğum vardır onlar da başka amaçlarla benden alınmıştır. ilk defa konuşuyorum bunu, benim zekâ düzeyimin yüksek olduğunu düşünen ajanlar peşime takıldı, senelerce sperm almak için uğraştılar ve aldılar."
"bu olayların 4–5 sene içinde olduğunu düşünüyorum. bunların birçok memleketten olduğunu biliyorum. belki benim IQ'mu gördüler ona yönelik olarak yapmış olabilirler."

diyen bir erol büyükburç var bugün.

erol büyükburç, "size yapılanlar uzaylıların işi olabilir mi, uzaylıların dünyadaki akıllı insanları kaçırıp incelediği söyleniyor, size de bu yapılmış olabilir mi?" sorusu üzerine, "olabilir" dedikten sonra şöyle devam etti:

adsifkljaklsdjfasdf

ne güzel bi gün lan..

----------------
Now playing: Riverside - Second Life Syndrome
via FoxyTunes

o la la!

"why did i sit with her? because she reminds me of you. thats why i'm here with you. because you remind me of you. your eyes, your throat, your lips, everything about you reminds me of you... except you. how do you account for that?"

-groucho marx

----------------
Now playing: Kings Of Convenience - Homesick
via FoxyTunes

pompişpompişpompişpompiş

*eski sevgilinin çatur çutur seviştiği gerçeği*

dubu dubu çıs!

dub dub ta ta!

takutukudubutakutukudubutakutukudubutakutukudubu

tırıbıp

ta!

enstrümantal smooth jazz
söz müzik: anonim
2010 boluue


----------------
Now playing: Mogwai- I'm Jim Morrison, I'm Dead
via FoxyTunes

buş

gitmem gereken iki farklı şehir var. üçünü de istemiyorum artık.

okula gideyim dedim geçen müdür. bindim böyle metroya. cebimde bi yemek bi de metro jetonu var. öyle de hippi takılıyorum. kapıdan girdim standart bi ingiliz. hani şu tek tip olanlar var ya, google'a english fuck yazıyosun çıkıyolar burdaki gibi gibi. neyse bu bi geldi, çocuğun tekini yerinden kaldırdı güzelce oturdu filan. sonra bi dido çıkarttı yedi, ikincisini 80 yaşlarında standart dedelerimizden birine uzattı. onlar için de google'a bi ayağı çukurda yazıyoruz çıkıyor hemen burdaki gibi. neyse bu almadı tabi çikolatayı. sonra bu ingiliz zıpır milletin elini ayağını sıkmaya falan başladı böyle. aslında ben ingilizleri çok severim lan. delilerini daha çok severim diyodum ki yanıma sokuldu taksim çıkışında. çıkışlar zaten gergin, hayatımda düz yoldan yukarıya çıkmayı becerememiş kalabalıktan nefret eden bi herifim, bi de gelip böyle el kol yapıp bişiler demez mi bu. dur bakiyim ne diyo deyu kulaklığı çıkartmamla sessiz bir fuck off demem bir oldu. neden yaptım bilmiyorum. ayıp oldu tabi. sonra zıpır iyice orama burama elleyince bu sefer ağız dolusu foak ooaaaf deyu çemkirdim ki ardından bir jason statham'lık or i'll cut ya geliyodu zor tuttum. baktım bu birine şikayet ediyo beni, içimden adam yaralamadan sabıkam var ulan, na burda mayalayıveririm birayı yemin olsun şişesini de sana fırlatırım bakışı atarken patlayıverdim orda. güldüm olum. hani şu puaah hali var ya. ağzından salyalar fırkıran. yemin olsun şelaleye çevirdim mekanı. hani orda saba tümer olsa kıskanıcak öyle bi. arkamdan hintli bi dans ekibi bekledim azıcık, gelmediler.

insanların bi yerden sonra kafasına göre farklı ülkelere kaçıp 80lik dedelere dido uzattığı yaşamı kıskanıyorum ben pompiş.

tavana bi baktım da, gavin abi i'm a stranger in this town diyince de üzülüyorum ben. şimdi farkettim.

----------------
Now playing: Bush - Letting the Cables Sleep
via FoxyTunes

ne güzel hediye olurdun sen gönüllerdeki pabuç


ama çok parasın.

----------------
Now playing: Derek and the Dominos - Layla
via FoxyTunes

pew pew


yedik bi bok artık..

----------------
Now playing: The Knife - One For You
via FoxyTunes

hadi bakalım


when im gone klibinde oynayan kızın ismini bulana yüzbinlira veriyoruz.

----------------
Now playing: Belle & Sebastian - I want the world to stop
via FoxyTunes

homesick



----------------
Now playing: entertainment for the braindead - skin
via FoxyTunes

ateşin düştüğü yerden: sesler, yüzler, öyküler

şizofreni öyküleri yarışması vardı zamanında. birinci olan yazıya bayılmasam da hoşuma giden ilginç cümleler oldu, belki sizin de hoşunuza gider.

"...akıllı taklidi yapmayı bıraktığımız anda da tımarhaneye kapatılırız. insanlar akıllı taklidi yapmakta ne kadar da usta tanrım. bense beceriksizliğim bu konuda, daha doğrusu akıllı taklidi yapmaktan bıktım. normal olmaya çalışmak deli olmaktan daha zor. beklide bunu anladım."

"beni insanların çıldırtmasındansa gökyüzünün çıldırtmasını isterdim, karanlık yağmurun, müziğin… beni çıldırtma hakkını insanların elinden almalıyım."

"deliliğini topluma kabul ettirebilene dahi derler; ben ettiremedim, tımarhanedeyim. güldüler. aklın fazlası cehennem dedim, güldüler. her çocuk tanrı'nın gönderdiği bir peygamberdir. ve unuturuz büyüyünce peygamber olduğumuzu. gider bir öğretmen oluruz, işçi, pezevenk, mühendis, memur dedim, güldüler. şehir cereyanına bağladılar beni. güldüler, siktir çektiler, kalbimin içinde çarpan kalplere. çirkinleştireni her yerde, ey dünyayı kutsallaştıran çılgınlık nerdesin? dedim. güldüler. öyle bir şekilde yan yana getirelim ki sözcükleri, herkesin orospusu olmaktan kurtaralım onları dedim, güldüler."

"ben tanrı olsam intihar ederdim, insanlarla birlikte acı çekmeyi öğrenemediğim için"

http://www.gerceklermaskelenmesin.com/

----------------
Now playing: entertainment for the braindead - hydrophobia
via FoxyTunes

pai

ne dicem bak.

arada eser bazen. bir hafta derse girmemeye karar veririm. her sene bir haftalığına yaparım bunu. ama işin garip kısmı okula giderim yine de. kantinde oturmayı çok seviyorum, hele tanıdığım birileri oradaysa -ki oradadırlar- bayılıyorum bahçede oturup onlarla kahve içmeye. genellikle dinliyorum ama onları, pek konuşmaya dalmayı, uzun cümleler kurmayı sevmem. aslında düşündüğüm şeyleri çok samimi olduğum biriyle konuşmuyorsam anlatmam da kimseye. sorunum da burda sanki, çok fazla insanla samimi olmayı sevmiyorum. bir zaman sonra farkettim ki aslında bi döngüydü bu. yani birileriyle samimi olmayı sevmiyorsanız doğal olarak düşündükleriniz size kalır. bu yüzden kendimle çok konuşurum işte, bi kahve daha içelim mi sercan? gibi. içelim tabi ya, hadi içelim tabi gibi. bazen 8-9 tane kahve içtiğim olur orta bahçede, dedim ya kantinleri çok seviyorum.

çok sevdiğim bi yönü de kantinlerin kediler tarafından yönetilmesidir. bayılıyorum kedilere. çoğu insandan da fazla severim onları. zeki hayvanlar. üstelik şirinler. daha ne ister ki biri. zeki ve şirin. bir gün evlenirsem zeki ve şirin biriyle evlenirim sanırım. sanmam, öyle yaparım. ama çok zeki değil, benden zeki olsun yeter. zeka ile delirmek arasında bi bağ var bence. başa saran bişey. mesela kumru -kantinde şu ufak tefek, yaz okulunda doğan beyaz şirin kediye taktığım ad bu-. kendisi topu topu bi su şişesi kadar, ama üçyüz metrelik filan kargaları kovalayacak kadar deli. bi gün yakalasa ne yapacak çok merak ediyorum. geçen hafta sinsi sinsi yaklaştı birinin yanına. görmeliydiniz onu. sanki bir şeyi hiç daha fazla istememiş gibiydi. sonra birden koşturdu üstüne, tabi karganın üstüne koşan bişey karşısında uçmamasını bekleyemezsiniz. ama bir görseniz beşte biri falandı kuşun. bittim buna. sonra çatıya uçan karganın peşinden kafasında soru işaretleriyle baktı uzun bi süre. zaten kafasında sürekli baloncuklar var kumrunun. hızlı hızlı etrafa bakınır durur. dedim ya deli biraz. çok seviyorum onu.

yalnız sevmediğim bi şey var bu sene. kantinimiz biraz fazla kalabalık olmaya başladı. alakasız dersleri bizim fakülteye almaya başladılar. koca kampüs ne güne duruyorsa. fakültem kampüste değil bu arada. kampüsü çok fazla sevmiyorum. çok kalabalık. bir yer çok kalabalıksa sevmediğiniz insanlar da çoktur. insanların çoğunu sevmediğinizde daha da çoktur. ben aslında kendi yaşıtım insanları hiç sevmiyorum, pek azı dışında tabi. insanlar kendileri gibi olmanızı istiyorlar. hani şu insanları etkilemek yöntemlerinde de bahsederler ya. birinin ilgisini çekmek istiyorsanız kendi değil onun bildiklerinden bahsedin diye. iyi de ben dağcılık hakkında bişeyler bilmek istemiyorum ki. yani sıranın size gelmesi için -en azından müzikten falan konuşabilmek için- belli bir süre fotoğrafçılık gibi şeylerden konuşmanız gerekiyor. ben bundan nefret ediyorum. yani sürekli sevmediğim şeylerden bahsedilen bi ortamda mutlu olmuyorum. pek sevdiğim bişey olmadığını söyleyenlerin haklı olduklarını varsayarsam neden çok fazla insanla içli dışlı olmadığımı anlayabilirim. ama sevmediğim şeylerin sayısı çok da fazla değildir benim. yani bişeye çok bayılmam ama bazen çok da sevebilirim. çok sevdiğim bişeyi öldürdüğümü de söylerler bana. hemen bitiriyormuşum. hiç de bile. kumru şahidimdir.

kalabalık sevmediğim bi şey kabul ediyorum. düğünlerden, pazarlardan, alışveriş merkezlerinden, fuarlardan filan hep bu yüzden nefret ettim. istiklal caddesini de sevmem ben. mesela. istiklal caddesinin girişinden tüm o kalabalığın fotoğrafını çekmek için sürekli birileri olur. yemin ediyorum orası bi kaç yıla kalmaz radyoaktif ya da ne bileyim nükleer santral falan olabilir. fotoğrafçıları filan da pek anlamam. o kalabalığın fotoğrafını çekince insanların tatmin olmasını ya da yüzündeki gülümsemeyi algılayamıyorum. yeri gelmişken kütüphaneleri de sevmem. günün birinde bi çocuk kütüphanelerin aslında çok gürültülü yerler olduklarını söylemişti. zihin gürültüsü mü ne varmış. düşünce kalabalığı filan işte. düşündüm biraz bunu. gerçekten de sizden daha fazla çaba sarfeden insanların arasında olmak canınızı sıkabiliyor. deliydi bu çocuk biraz. severim onu.

dedim ya çok fazla düşündüklerimi üçlü beşli grupların içinde söylemeyi pek sevmem diye. biraz da insanları incelemeyi sevdiğimden bu sanırım. konuşan birini dinlemek istemediğimde -ya çok alakasız bir konuda saçmalıyordur ya da ilgimi çekmemiştir- hareketlerini incelerim. mimikleri, el hareketleri filan işte. ya da bi yerde oturmuş kahvemi içiyorken kendi arasında konuşan insanlara bakarım. o grupta en çok sevilen kişinin kim olduğunu filan anlamaya çalışırım. kimin orda olmak istemediğini, çıkar sağlamak -ödev almak gibi işte bilirsiniz- için orda olanları. geçen gün bi kız gördüm mesela. elinde teknik resim çantası olan birine bakarak en fazla iki dönemdir okulda olduğunu anlarsınız. benim için geçerli değil gerçi, o konuya girmeyelim. neyse hoşuma gitti aslına bakarsanız biraz -uzun boylu olmasının dışında-. şirin bi yüzü vardı, gerçekten güzel gülüyordu -ki güzel gülen insanları çok çok severim-, şirindi işte anlamışsınızdır. sonra ses tonu var bi de. sesi de çok güzeldi, böyle yapmacık agucuk gugucuktan uzak, üstelik ince, insanı mutlu eden bi ses tonu. bi düşündüm de gerçekten hoşlanmışım ondan. kızların ses tonlarına betimlemeler falan yapan biri değilim ben. ama güzeldi işte. neyse etrafındaki erkekleri inceledim mesela. montumu sonuna kadar çekmiştim -soğuktu-. iki elimle kahvemi tutup diğer bacağımın üstünde olan uyuşmuş bacağımı sallıyordum. normalde bir kızın bu kadar fazla erkekle takılmasını beklemezsiniz, yani olmaz demiyorum ama genelde böyle değildir. fakat fakültemde çok fazla erkek var ve kızlar da erkekleşir bir zaman sonra. ciddiyim. kızın etrafındaki heriflerden biri şu dandik eskitilmiş havalarındaki kot pantolonlardan giyiyordu. kot pantolondan nefret ediyorum. aslına bakarsanız mavi renkteki herhangi bir şeyden nefret ediyorum. siyah kot pantolon da sevmem ama mavi kadar nefret etmem ondan. her neyse kız o hayran kaldığım ses tonuyla sigara içicek misin? dedi herife. bittim buna. bir başkasını düşünürken bu kadar zarif olmamalısınız. durdular, kız sigara içmiyordu anlaşılan. sigara içen kızlardan fazlasıyla nefret ederim. bir an gözümün önüne bir ay sonra herifin kıza ondan hoşlandığını söylemesi filan geldi. bu da çok saçmadır halbuki. zaten hoşlandığını bildiğin birine hoşlandığını söylemek de nerden çıkmışsa. ki bir kızdan hoşlanıyorsanız o bunu biliyordur. kızlar ilginç varlıklar. ciddiyim. asla ne düşündüklerini bilemiyorsunuz. ne yapacaklarını filan. neyse işte bi kıza ondan hoşlandığınızı söylemeyin sakın. güzel ilişkiler zaten kendi kendine oluşanlar oluyor hep. nasıl olduğunu anlamadan başlayan ilişki güzel ilişkidir. jeton atıp başla! diyebileceğiniz şeyler değil yakın ilişkiler.

sevmediğim pek fazla tip var diyorum ya, işte bu kız gibi aradan sıyrılanların da mecburen onlara karışması, bir zaman sonra onlar gibi sıradanlaşması çok üzüyor beni. hani sahip olduğunuz ya da olabileceğiniz bir şey olduğunu düşünün, zaman geçtikçe bayağılaşıyor. ve siz buna karşı bir şey yapana kadar değerini kaybediyor bu şey. yani ne bileyim. neyse. belki uğrarım resim sınıfına bu hafta. bi kahve içmeye çağırırım onu. yaparım bunu büyük ihtimalle.

bak ne dicem, delirmeyin bence. özlüyorsunuz sonra.

gözlerin dolar, yüreğin sızlar


bana her şey seni hatırlatıyoor

El kupa almaz mıydı?


O Gece İçin Ne Dediler?

Sercan (Öğrenci, 21) : Yönmösöydön!

Tunç Abi (Kahveci, 35 falan) : Bu son el olsun çocuklar sonra ben de artık eve gideyim geç oldu.

Ali Ağaoğlu (Serbest Meslek, 45 falan) : İnşaata başladık bile! hahahaduahsd

Muhammed S. Özçelik (Öğrenci, 21) : Rıfkı maça 4lüsü değil miydi lan?!

Ömer Üründül (Spor Yorumcusu, 60 falan) : Sercan söysöydö, 1 tönö kupa az yösöydö 10 tönö yöyöcöktö.