New Wave of Çok Acımasız Black Metal (NWOÇABM)


Atmosferik (...) metal akımı kollarından biridir. Etiket altına girmenin ana şartı son 3 harfin "oth" olmasıdır. Yoksa acımasız black metal olmaz o. Öncüleri nargaroth, gorgoroth, behemoth ve bal-sagoth'tur. Çok acımasız corpse-paintleri, yine çok acımasız duruşları (tek ele balta diğer ele katana almak gibi), ormanda (mümkünse kaya üstünde solo atmak şartıyla) çekilmiş klipleri, kanlı revanlı konserleri vardır bunların. Kilise yakmak level atlama şartıdır. Bir diğer şart ise mümkün mertebe "isa topsun olm" konseptli şarkı sözleridir.

Bunun yanında duygusaldırlar. "Göle 7 damla gözyaşı düştü inanırmısın 6 sı benimdi" temalı şarkı sözleri vardır (aka. Seven Tears Are Flowing to the River by Nargaoth). "Ben 6 yaşımdan beri satanistim ulan", "Genç iken kedi kesip kanını içiyoduk bilir misin?" bakışlarıyla kız keserler. "Eric geçen pazar kilisede göremedim seni" gibi esprileri kaldıramazlar. Acımasızlıkları buradan gelir. Lakin kavga çıksa ortamdan ilk uzaklaşanlar da bunlardır. "Converse giyen kızla çıkmam" diyip starbuck's da babaji kolins kahvesi içtiklerine şahit olunmuştur. Zamanında ben de çok acımasız sanardım bunları. Zaten eskiden prensi de dişi sanıyodum. tr00 falan.. Siktirin lan.

Drizzt do' Urden

Mahallede bi kavga çıksa ilk çağıracağım kişidir, delikanlı aslan parçasıdır kendisi. Sevilir sayılır semtte. Ama üzülüyorum kendisi için. Kendisine açık mektuptur bu.

Org'dur Gnom'dur kesip geçiyosun. 20 mind flayer arasına girip kan revan çıktın onu da biliyoruz. Hadi diyelim ki Artemis gelince düştüğün şaklabanlıkları da unuttuk. Lakin artık yeter be oğlum. Bu nasıl depresyondur, bu nasıl karamsarlıktır. Ched Nasad'dan bulduğum kızı beğenmedin, eyvallah dedim, Erlydn'den bulduğum tüccar hatunu beğenmedin, peki dedim. Cattie-Brie yi aldatmak da neymiş ulan! Sustuk sustuk ama buraya kadar be oğlum. Cattie nin babası yakın dostumdur, sever - sayılırım. Kullan artık şu 17 intelligance'ını ispiklerim and olsun. Akıllı ol lan biraz! Günlüğüne ağlamaklı ergen emolar gibi yazılar yazcağına abi sözü dinle azcık. İt herif.



"Gizliden gizliye bir karanlıkaltı sakininin benden daha güçlü çıkmasını umuyordum. diş ve pençe acısı, boşluk ve sessizliğinkinden daha büyük olabilir miydi?

sanmıyorum."

-Drizzt Do'urden

Night of the Stormrider (1992)


Iced Earth' ün 92 çıkışlı konsept albümü. Albümün prodüktörlüğünü Tom Morris ve Jon Shaffer, dağıtımını Century Media üstlenmiştir.Albüm kapağı Axel Hermann tarafından tasarlamıştır. Albüm dini tarafından ihanete uğradığını düşünen bir adamın öfkesini ve intikamını anlatıyor. Çöllerde gezişini, "Stormrider" olma isteğini ve lanetlenerek sonsuza kadar cehenneme hapsedilişini. Ayrıca Night of the Stormrider sonrası bir IE daha doğrusu Jon Shaffer klasiği olan gruptan şutlama olayları kaçınılmazına vokal John Greely ve baterist Roger Huff kurban gidiyor.

Gelelim albüm kritiğine. Başlamadan önce şunları söylemek isterim ki bu yazıyı gecenin 5inde yanımda 2 saat sonra kalkmak zorunda olan haşin yurt arkadaşımın yanında tırsanç bir şekilde kısık sesle dinleyerek yazıyorum. Teknik anlamda müzikal bilgim de sınırlıdır. Ayrıca uzun zaman sonra Matt'in vokalleri olmadan Night and the Stormrider dinleyeceğim. Ek olarak ta kabul etmem gerekir ki sıkı bir IE taraftarı olarak hafif taraflı davranmış olabilirim. Neyse uzatmadan ilk şarkı,

Angel's Halocoust, şarkının introsu Carmina Burana adlı eserden alıntı. Albüme güzel bir giriş oluyor. Carmina Burana sınavlarda akıldan hiç çıkmayan melodiler gibi akılda kalıcı, ardından gelen bateri albüm hakkında umut veriyor. Vokal girdiği anda hafif bir mayışıklık sezilse de ardından gelen ritm dinleyicinin beynine kan fışkıttıyor. Şarkının atmosferi o kadar yoğun ki sıkmıyor gerek bilek düşmanı (Son ölçümlere göre Shaffer abinin bileği bacağımla aynı kalınlıktaydı) ritimlerle gerekse scream vokallerle ne kadar iyi bir şarkı olduğunu bağırıyor.

Ardından ikinci şarkı Stormrider. Konsepte uygun olarak Angels Halocousttan kesintisiz geçiş yapılıyor Stormrider'a. Riffler arasında değişim o kadar keskin ki bir "Noluyo lan?!" havası yaratıyor şarkı. Burada Jon ve Randellaya saygı duymamak elde değil. Hafif Matt'in vokaline kayıyor aklım, gülümsüyorum, yine de dinletiyor kendini John.

3. şarkı Path I Choose. Vokalde bu sefer Jon'u dinleyeceğiz. Ultra hızlı giriş artık şaşırtmıyor. Nakarattan önceki ve sonraki ritimler orta düzey bir gitaristi ağlatacak, gitarı bıraktıracak cinsten. Solo başta şarkıyla bütün durmasa da sonradan toparlıyor ve Rick baterisiyle süper bir hava katıyor şarkıya. Şarkı çok dağınık gibi dursa da 5. dakikaya kadar tatmin ediyor, buradan sonrası ise zaten başlı başına bir dumur. Ömrü hayatımda dinlediğim en iyi şarkı çıkışlarından olan bölüm baterisiyle vokaliyle gitarıyla bassıyla defalarca dinletecek cinsten.

Before the Vision 1.23 lük kısa bir parça. Yine konsepte uygun düzenlenmiş şarkı ilk 3 şarkıdaki yorucu hıza denge sağlıyor.

Mystical End kanımca albümün en zayıf halkası. Şarkının kendine has havası ve yaratıcı değişkenleri olsa da bir bütünlük kesinlikle yok şarkıda. John'dan gereksiz screamleri de cabası. Şarkının övülecek kısmı iste kesinlikle Rick.

6. şarkı Desert Rain. Giriş kısmıyla zaten mükemmel bir şarkı olacağı belli. Albümün geneline aykırı olarak değişik bir giriş. Tekrar dinleme isteği uyandırıyor. 2.26 dan itibaren ritim kendinden geçiriyor insanı. Randall tınısı, süper bateri ve "Maaaatt!" diye bağırası geliyor insanın. Solo süper, şarkıdan yarım albümlük riff çıkar ki bu tabları yazan bünyeye saygı duyuyor insan. Jon'un vokale yardımcı olması güzel durmuş kanımca.

7. şarkı Pure Evil. Desert Rainden sonra kaldırmakta zorlanılabilecek bir diğer şaheser. 2.22 ye kadar sürekli yükseklerde olan ritim buradan itibaren düşüyor ve ben duyduklarıma "müzik" diyorum. Ayaklarımı o kadar kasıp o kadar titretiyorum ki yoruluyorlar, artan azalan ritim insanı eline kılıç alıp koşturası havaya getiriyor. Ardından gelen scream, jon vokal, solo ve tekrar inip çıkan ritim sonrası bu 3 dakikayı kulaklarımın hayatları boyunca duydukları en iyi 3 dakkalardan biri olduğuna kanaat getiriyorum. Screamler Matt'i aratsa da Pure Evil bir baş tacı şarkı.

8. şarkı Reaching the End. Şarkı ismiyle kötü haberi müjdelerken bizi 1.11 gibi kısa bir zamanda son şarkıya hazırlıyor.

9. ve kapanış şarkısı Travel in Sytigan. IE ün yaptığı en iyi işlerden olduğunu düşünmüşümdür kapanış şarkılarının mükemmeliyetini. Üçlemeler Power Metal resitali sunuyor, riffler haddinden fazla uyumlu. Bu şarkıyı çalmak için 30cm yarıçaplı bilek gerekir herhalde diye düşünmüyor değil insan. Ancak pek nadir yaptığım eleştirilerden birini burada yapmadan edemeyeceğim. Tüm grubun bütün halinde süper iş çıkarmasına rağmen travel in sytigan da Greely'nin vokali çok düşük-göze hemen çarpıyor. Ancak şarkı baş döndüren ritimleri itibariyle IE'ün ne kadar saygın bir grup olduğunu gösteriyor bir kez daha. Solodan önce giren ritim o kadar süper ki soloyu takmıyor insan. Bunu yapan insan olamaz dedirtiyor. Sürekli değişen gitar insana airguitar yaptırıyor. Şarkı biterken klavyede Roger Huff (the hammer olarak tanırız) ben de buradayım diyor ve albümün sonuna geliyoruz.

Gelelim sonuca. Night of the Stormrider kesinlikle bir başucu albümü, power metal piyasasında saygı duyulması gereken 46 dakikalık bir resital. Ha deseydiniz ki vokalde John Greely değil de Matt Barlow olsaydı, bu albüm gelmiş geçmiş en iyi 10 power metal albümüne adını direk yazdırırdı derdim.

Dinleyiniz, dinletiniz.

not: copy paste değil, el emeği göz nuruydu efendim.

Donnie Darko (2001)



'and i find it kind of funny,
i find it kind of sad,
the dreams in which i'm dying
are the best i've ever had'


Bir filmi “Kült” katagorisine sokan bir çok faktör vardır. Kült filmler genelde tuhaf, alışılmadık, iyi mi kötü mü olduğu tartışmalı, gerçeküstü filmlerdir. Gişeye popüler olma çabasıyla girmezler, muhteşem reklamları yapılmaz, genelde köşe bucakta kalmış filmlerdir bunlar.


Donnie Darko kült bir filmdir.


Öncelikle filmin teknik kısmına bakalım. Film Richard Kelly'nin profesonel anlamda hem ilk yonetmenlik hem de ilk senaryo yazarligi denemesi. Din ve özellikle hristiyanlığa pek çok göndermede bulunan bir yapım Donnie Darko. Yapımı için milyon dolarlar harcanmamış bir film.


Bu güne kadar senaryosu şöyle şahane, kurgusu böyle muazzam, müzikleri aşmış bitirmiş altıma sıçtım kafamı soktum gibi cümleler kurmadıysam filmden aldığım lezzeti tanımlayarak basitleştirmek istemediğimdendi. Lakin yazdık bir kere. Aslında istediğim filmin ne olduğu değil ne olmadığını irdelemektir, baştan anlaşalım. Buyrum bakalım:


Her şeyden önce Donnie Darko bir kahramanlık hikayesinden ziyade tam anlamıyla bir anti-kahramanlık hikayesidir. Donnie Darko'nun yaşadığı hadise filmin başından sonuna dek zamanda yolculuk falan değil, geçmiş yaşantısına özgü öğelerle şimdiki yaşantısı arasında bağ kurma gücüdür. Gördüğü imgelemler ona gelecekte ne yapacağını ya da geçmişte yapılmış olanları yakalayabilmesini sağlamaktadır. Kader olayı da ne kadar karşı çıkılırsa çıkılsın, en basite indirgenmiş hali ile sevgi ya da nefret olgularından çıkmaktadır. En sonunda anlaşıldığı üzere görülen ilk imgelemde olaya müdahale etmenin sonucu “Ölüm” ya da “Aydınlanma”dır.

Bir yazarın şu tanımı olayı kavramada yardımcı olur diye düşünüyorum:


Alternatif gerçeklik, bunu algılamaktan yoksun insanların ‘gerçek olmayan’ dedikleri, oysa ‘gerçek’ denilenden hiçbir varoluşsal eksiği olmayan hakikat parıltısıdır.”


Hepsinden önce, Richard Kelly filmi rahatlıkla Donnie ve Gretchen ilişkisine endeksleyip “Aha sevişicekler valla!” “Hadi ama artık ya” insanlarının keyfine sunabilir, Darko üzerinden deli-dahi ilişkisini inceleyebilir, “Dünya şu kadar sonra patlıcak kurtarın abura koyim” konseptine indirgeyebilir, Karen Pomeroy üzerinden “kokuşmuş eğitim sistemi” temalı bir filme çevirebilirdi. Fakat izlediğiniz Donnie Darko tüm bunların hiç biri ve daha fazlasıdır. Çünkü bu film ne bir “Sevişin de izleyelim” filmidir ne de “Dünyanın sonu aha sıçtık” filmi. Sıkça sanılan üzerine “Şizofreniyim-sorunluyum” üstünde giden modern insanın filmi de değildir.


Ha bi de filmin sonunda bana gelip "ee neymiş, çocuk ölmüş mü?" ya da "dünya yok olmıcak mı şimdi?" veyahut "e o tavşanı yeni vurdu? önceden gelen hayalet miymiş?" gibi sorular soran tüm sevgili dostlara burdan birer kasa kafa gönderiyorum. That's not the point gerizekalı! (bu paragraf sözlüktendir)


Sonuç olarak filmin ana temasının kaderin kaçınılmazlığı olduğunu düşünüyorum. Her şeyin arkasında büyük bir plan olduğunu. Hangi karara varırsanız varın, bu plandan kaçışınızın oladığını. Donnie Darko’nun ise bu olguyu yıkması ve “aydınlanmasını” anlattığını düşünüyorum.


Filmin sonunu ise 2 şekilde yorumlayabilirsiniz. Donnie ölmeden önce gülüyor ki tüm bunların bir rüya olduğunu düşünmekte diye yorumlayabilirsiniz. Ya da şöyle düşünebilirsiniz ki (Ben bu başlıktayım) Darko; aydınlanması, kabul edilmesi, “tanrının kanalına” kabul edilmesinin fakında ve yaşadığı bu dinsel tecribenin sonunda gülüyor yüzü. Çünkü “İdrak edemediklerimizin güzelliği algıladıklarımızın çok çok üstündedir.


Dr. Lilian Thurman: The search for god is absurd?
Donnie: It is if everyone dies alone.



Yazımı “Donnie Darko: Director’s Cut” dan bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Yazdıklarımın son noktası olabilecek açıklıktadır bu yazı:



A storm is coming, frank says.
A storm that will swallow the children,
And i will deliver them from the kingdom of pain.
I will deliver the children back to their doorsteps;
I'll send the monsters back to the underground.
I'll send them back to a place where no one else can see them,
Except for me
Because i am Donnie Darko.


edit: el emeği göz nurudur. copy paste değildir. akıllı olun.

Twilight - Alacakaranlık (2008)

Düzenli bi eleştiri gelmicek burdan bunu baştan belirtiym. Uzun zamandır bi filmde bu kadar gülmemişti ve hiç rahat rahat kopmak için artık ara versinler dememişti bu bünye..

3-5 yıl aynı kasabada aynı yaşta yaşayıp kimine göre "beyaz peynir" kimine göre de "gay şarkıcı" veya "bez bebek'teki şoker" -adı şokermiş bunu erenustan öğrendim deşifremi de ederim- gibi ortalıkta dolanan tiplere birinin bile çıkıp bu ne hal betin benzin atmış diye sormaması, esas kızımızın değme pornoculara taş çıkarcak şekilde herhangi bi canlıyla herhangi bi anda göz göze geldiği her anda alt dudağını ısırması, oğlanın her fırsatta kızı sırtına atıp dağa kaldırması, ama yemeyip yanında yatması filmdeki önemli noktalar olarak gösterilebilir. Ki gayet de eğlendik bunlar sayesinde ve tabiy ikili diyaloglarla.
Tamam kitap güzeldir de, ne oğlan yakışıklı ne de kız güzel be kardeşim. Harry Potter'daki haliyle erimediğin adamın bu bön, şoker haliyle nası reklamını yapıyosun.. O kızın rolünü de alexis bledel'e verelerdi o vakit dünya daha güzel bi yer olurdu. Filmin "taş"ı ödülünü Alice Cullen'a veriyorum. Ve Edward Cullen'ı her şeye rağmen takdir etmeme sebep olan bir tespitime geçiyorum.
Deney konumuz Acılı Triple Whopper Cheese, menü de değil bak sadece hamburgeri ele alıyorum. Şimdi bu hamburger soğumayacak, bedava olcak ve sen yıllardır hamburgere tövbeli olcaksın... Sırtıma alıp dağları gezdirmeyi, gülşen bubikoğlu tarık akan gibi çimlere uzanmayı, geceleri onu uykusunda(!) seyretmeyi geçtim, öpüp koklayıp yanında yatmak nedir lan! 45 dakkadan fazla dayanabilseydim ben şu an 80 kilo olmazdım. Ve o hamburgeri öle ılgazla falan da tanıştırmazdım yani. Bu noktada da gerçekçiliği kaybetmek -vampiri kurt adamı severiz inanırız .P- ve iradeye hayran bırakmak arasında bi ikileme sürüklemekte filmimiz. Ama izlerken geçen zaman güzel, eğlenceli, özetle tavsiye ederim ama o değil de sercan bi ara aynalı yapalım, acıktım lan hamburger diye diye...

Senin yapcağın temaya tömiyim...

sercan...

Sabri Bey Ne Yapıyorsunuz ?

+Uçuyorum a.t.

Yakantop..

Topu atarken allah diye bağırdım, düşmedi.

Saçmalamada Sınır Tanımamak - 1

Children of Men filminde oturdum düşündüm efenim. şimdi filmin başlangıcında bi velet ölüyor, bu velet cümle alemin en genç veletiymiş. 18 in altında kimse kalmamış dünyada. şimdi bunu yapan anne 25 yaşında olsa netti; hesaplayın lan netti? 43 demi? evet 43. bu ne demek, bizim o dünyanın umudu olan dünyanın tek veleti büyüyüp insan soyunu devam ettirecekse ve bunu en erken etiken 18 inde yapabilecekse çiftleşeceği zat en genç 61 yaşında olmalı. şimdi tabi hepimizin altında, altında derken elimizin altında internet denen şey var. ben baktım araştırdım 61 yaşında adam verimli sperm verebilir mi diye. neyse itiraf ediyorum araştırmadım. neyse. bence olmaz o iş.

ee bu ne demek? bizim yeni velet kardeşi ile mi yiyişicek afedersiniz? mazallah sakat çocuk falan sakat olmaz mı o zaman olay?

ama bir de şöyle bakarsak belki de yeni dünya sakatların dünyası olmak zorunda. belki de asıl sakatlar biziz ne malum? ha? biz de böyle bir senaryo sonucu ortaya çıktık? nasıl kanıtlayacaksın bunu bana?

diyeceğim o ki dünya dönmüyor kardeşim. dönseydi zıplardım amerikada inerdim. dağılın.

Ozanı seviyoruz..

Atıyorsun dağdan flaşı, içerisi oluyor gg...

Muhammed ve Dengesizlik Sınırları 201e

Makina kantininde 300 kilo kız ile yanındaki zibidiye 10 dakika boyunca aralıksız chuck bakışı atmış (bkz: gossip girl) (bkz : uykusuz insanın şuurunu kaybetmesi), ardından koridorda yürürken öndeki kıza istemsiz ıslık çalmış, statik sınavının 5. dakkasında çıkmış (yasal süre 45 dakikadır), resmin %3 ü bitmemişken dersten çıkartıp "Abi böyle okul bitmez" naraları atmış, saldırgan ve sorumsuz davranışlarıyla kalbimi kıran bu zatı muhteremi iki dakka akıllı olmaya çağıran serzeniş ve cümleyi ısrarla bitirmeme yazısıdır bu.

sucuk sucuk 1.
2.
3.

çift olmadı sen lahmacun ye.

Pöh!

oy oy oy ! Pazar! Malup geçirdiğimiz hatta sahaya inip hakemi öldürmeye çalıştığım bu haftasonunu kapatır iken blogu açan lakin ne dönüyor diye bakmaya üşenen kişinin yanında gizemli takipçilerımızın de .... (cümleyi bitiremiyorum lan) selam ederim! evet ben de özledim sizleri..



Sürekli "iyiyim anne yiyorum yemek", "tamam çalışıyorum zaten ya", "bizim buranın soğuğu gelmiştir size" tarzı cümlelerle geçirdiğim bir haftanın sonunda kırk arşın ALLAAAA ALAAAAAA

-sercan bey ne yapıyorsunuz ?

-a .. a .. al.. alın bu adamı dışarı.

Teknik resim Söm Kısmı saçmalatmaca..

Bir itiraf..

Evet 24 tane lahmacunu ayrı ayrı Köşem Lahmacun ve Köşem Lahmacun&Pide&Kola adlı 2 ayrı yerden söyleyip biz almadık.

Bu sefer güldürdüler...

İddia : Fizik 102e Min. BA gelecek.

İddia tarafları : Utku Engin - Muhammed Özçelik ile Sercan

Neyine: Bir karton Camel Box ' ına

Hafta 5 : 5 hafta derse gitmeyince dersten kalındığından mütevellit VF.

Kazanan: Tabi ki Sercan.

Sigara içmek güldürür...

O kadar güveniriz ki birbirimize..

Hop! önce bi dur. başlığı görüp gaza gelme, alkol yok.

Son 4 haftadır yaptığım gibi utançla uyandım bu gün yine. Saat 01:00 da neden cs maçına girersin ? Hadi girdin neden kantinine inersin ? Hadi ona da indin niye 4 saat boyunca cs muhabbeti edersin ?

Malız ulan.

Sonrası malum. Mamiyle karara varılır. haftalardır gidilmeyen statik dersine gitmek için gece uyunmuyacaktır. Sonra "Ulan bu uyumucak nasıl olsa" diye uyunur. Ama "mami de aynı şeyi düşünüp uyucak ki" diye de düşünülür bi. Yine de uyunur. Sonra statiği geçtim Teknik resim dersi bile kaçırılır. Yine yeni yeniden utançla uyanılır.

Lahmacun söylüyoruz yiyen var mı ?

abiden deplasman izni istemece gün.4 - mutlu son!

abiden deplasman izni istemece gün.3

DC'yi bıraktık...

nereye bıraktık aq dc bizi bıraktı....  :'(


artık bambaşka hayatlar, daha yüksek curve'ler var önümüzde...

AQ!

Ağlarsın...

abiden deplasman izni istemece vol.2

adı kulağa pek de hoş gelmeyen star adaylarına yepyeni sahne isimleri türetmece by Hasan

kerim-KER
aysel-ICE
ferhan-FER
konuralp-K'onur
mustafa-MUS
nermin-ŞAHANE
mahmutcan-MUT
isa-JESUS
cabbar-RENGİN
mümtaz-MİMOZA
feriştah-FER
rıfkı-TUTKU
niyazi-DEMİR
kiraz-GÜLENDAM
karbeyaz-KAR
turgut-TUR
...

sources:
-Nevzat Doğansoy a.k.a NEV
-Nezihe Kalkan a.k.a NEZ and also a.k.a "What's your name?My name is Nez :)))) "
-Orhan Baltacı a.k.a DOĞUŞ
-Onur Çakmak a.k.a ASENA