Beşiktaş Seninle Ölmeye Geldik...


...Açlıktaaaannnnn.....

pardon ama


"bananafish'den neredeyse
yirmi dakika bahsettik.
o kadar uyuşuyoruz ki,
inanamazsın.
hiç de düşündüğüm gibi değilmiş.
muhteşem biri."

dostum kusura bakma ama zooey deschanel o, muhteşem biri filan... ben de bananafish'ten 20 dakika bahsedebiliyorum yeri geldiğinde.
.
.
.
----------------
Now playing: Regina Spektor -Hero

bazen çok seviniriz


mümkünse travisle aynı saate koyun da 6 kişi filan izliyelim. zaten sonar sahne ne lan?!

lemon tree?


"I'm waiting for you
But nothing ever happens, and I wonder"


----------------
Now playing: Lemon Tree - Fools Garden

lan?

ay vaz e driiiimeeaeaeaer



4 ay olmuş bu şeyi tv'de izleyeli. e2'de "later live..." da izlemişdiydim de erdala "olm şu çocuğun plakasını al, neymiş kimmiş iyice öğren bi bakalım. belli buralar hep entiri dolcak, yiyelim bunun eppeği" dediydim, bulamamıştı ama. şimdi saçmalardan sapanlardan bi yerde denk geldim de paylaşayım istedim. facebookum olsa orda paylaşmazdım ama. o kadar da değil, iyi yine de aslında ya. eh. indicik dindicik.

"you can't understand a user's mind"



take another hit,
and bury your brother.


küçükken kahvaltıda dinlemek zorunda kalırdım da anlamazdım
beni de bekleyin he.
yavşaklar sizi..


----------------
Now playing: Alice In Chains - Nutshell

i feel a disturbance in the force..





tom ve jerry'de tom'u tutanlar kulübü olarak topluma sunduğumuz yeni nesil öncü kuvvetler.


açıklama ihtiyacı:
o şirin şey disneyland'da jedi olma şansı bulur (bunun için muhtemelen bir sürü etaptan geçirdiler, yarışma düzenlediler vs.) ve darth vader'a karşı savaşma onuruna erişir. o ise onca insanın önünde bükemeyeceğim eli öper başıma koyarım der, sith academy'nin yolunu sorar. bizim de bu zeka ve mantık karşısında gözlerimiz yaşarır.

öğrendiğimiz iyi oldu


kaçırmamak lazım

zooey canını senin



o kadar güzelsin ki canımız yanıyor.

ben hep çocuğum



bugün çok crescent freshim yia. ölene kadar kafamda çalcak zaten bu.

tiyatro miyatrodur!


reklamlaaaaar!


Sahnelemede Kullanılan Metinler

Generallerin Beş Çayı; Oyun, Boris Vian
İmparatorluk Kuranlar; Oyun, Boris Vian
Dört Asker, Radi, Jesus ‘Benden Paso Artık’ Diyor; Öyküler,Wolfgang Borchert
La Ciotat’lı Asker; Öykü, Bertolt Brecht
Soruşturma; Oyun, Peter Weiss
İlkbahar; Öykü, Bruno Schulz

Oyun Hakkında

Generallerin Beş Çayı metnini ele alırken oyunun içinde bulunan ‘baştakilerin yüzünden’ algısının rahatsız edici olduğunu düşündük. Çünkü günümüzde bu algı, oyunu oynayan bizlere bir kaçış noktası yaratmaktaydı. Zaten başbakan ortaya çıkar,ekonomi bozuldu diye karar alır veya şirketlerin oyununa gelir, generalin biri buna uyar ve ülke savaşa sürüklenir. Fakat savaşan askerler, savaşmayan siviller hep suçsuzdur. Bir oyunun kurbanı olmuşlardır. Kimse sorumlu değildir bundan. Acaba böyle midir? Oyundaki karakterlerin çok fazla tip olarak kalmalarının etkisiyle beraber o dönemde yazılan hikayelere bakmaya başladık. Özellikle Wolfgang Borchert’in öykülerinde, Peter Weiss’ın Soruşturma adıyla oyunlaştırdığı, Nürnberg mahkemeleri tutanaklarında şiddet durumunun halk tarafından da uygulandığını ve meşrulaştırılmış olduğunu gördük. Hannah Arendt Nazi döneminde yaşanan şiddet için şöyle bir ifade kullanmakta; “Kötülük,insanların görür görmez kötülük olduğunu anlamalarını sağlayan niteliğini kaybetmişti.”
Tam bu tartışmaların içindeyken, oyuna birkaç hafta kala bazı ülkelerin bir saatten daha az bir süre içerisinde,bütün Libya’ya bomba yağdırdığını izledik. Bu raddedeyken işadamlarının oyunu ve devletlerin emperyalizmi vesaire diye düşünebileceğimiz bir noktada,Türkiye’de ‘Libya’daki müdaheleden sonra Türkiye’nin bölgedeki konumu tartışması’ başladı. Şiddet meşrulaşmıştı artık, söylenebilecek ne kalıyordu ki geriye...
Neyse, bunları konuşuyoruz, iyi oluyordur heralde...
İyi seyirler.

ZAMAN ZAMAN

Birinci Dünya Savaşı sonrası, Avrupa’da ekonomik krizler, dünyayı saran faşizm söylemleri patlak veren yeni bir dünya savaşı. Dönem pek iç açıcı olmasa da, o zamandan bu zamana çok şey değişmese de mücadele hep verildi. Birkaç savaş karşıtının yapabileceği pek fazla bir şey yoktu. Ama "en son delik tuğlayla kapatıldığında, kimsenin onları görmemesi için son çatlak bile kapatılıp mühürlendiğinde" bu insanların büyük ihtimalle yazmaktan başka çareleri kalmamıştı. Öğretmek, değiştirmek gerekti belki ama yaptıkları tek şey analiz edip paylaşmaktı. Olayları gözlemleyip yazmak belki en sadesi ve çarpıcısıydı.

Ancak acıdır ki, bu insanlar aslında en temel insani hakkın, yaşayabilmenin peşine düşmek durumunda kalmışlardı bu dönemde; absürd bir durumdu bu. Uyumsuzluk, şiddetin günlük bir olay halini almasıyla tırmanıyordu. "Kimse kimse için sorumluluk duymuyor", birbirlerini bir çırpıda yok edebiliyorlardı. Kimisi gördüklerini olduğu gibi anlatmayı seçti, kimi yeniden yarattığı kelimelerin ardına gizledi. Sadece yazın değil; şiir, müzik, oyun yazımında da ürünler verdiler. Her ürünün de ortak teması işte bu uyumsuzluk oldu.

timis.blogspot.com'dan çok pis alıntıdır.

taner tarlacıyı nasıl ünlü yaptım?


uzun hikaye...

mog-why




mogwai üzerine çook uzun yazmak var bayadır içimde aslında. ama buraya yazmaya kıyamıyorum, olur da bside yönetimi geri alırsa beni yazarım orda. şimdilik söylemek istediğim tek şey, keşke olucak. keşke hafızamızın istediğimiz bir yerini sıfırlama yetimiz olsa da daha önce hiç dinleyememiş gibi dinleyebilsem bu adamları. eroinin ilk dozu tanrının üzerinize koşturup size bir öpücük vermesi gibidir, daha sonra hep siz tanrıyı kovalarsınız, ama asla bir daha o öpücüğü tadamazsınız derler. işte bu tanımda benim öznem iskoç abilerimiz.

i'm jim morrison, i'm deadin adelia: i want to love dvdsinde bulunan bir videosu daha var. 90 yaşında, hayatı boyunca bir festival şehrinde yaşamış ama hiç konsere gitmemiş bir kadının mogwai konserine gitmesi konseptli. o video ağlatıyo beni, bu yüzden burning dvdsi versiyonuyla yetinin şimdilik. alma şansınız olursa kaçırmayın derim, her kuruşuna değiyor derler.

mogwai fears satan..