SGGK! ve Hayattan Beklentileri

Gece Gece Tömmece*

gidiyoruz.. odaca gidiyoruz...

bu adamlar nereye gidiyor?

---to be continued---

Korkma Tayyip

Zararsızdır..

Hastalıklı Çocukluğum #1

Hayatımın en zevkli zamanları sanırım dayı oğlu ile kuş vurmaya gittiğimiz zamanlardı. O vakitler anneme "anne saçlarımı Tarkan saçı gibi yapsana :O" diye etrafında fink attığım vakitler. Hafta sonları annemle dayımlara kaçar, köy havası solurduk. Aslında köy havası solumak falan s.kimde değildi. Henüz ölüm tehlikesi geçirdiğim Karşıyaka-Eskişehir maçından sonra (yaşlı bi dayı üstüme doğru ölmüştü golden sonra) maçlara gitmem pek tasvip edilmediğinden (çok da güzel küfür öğreniyordum halbuki) köye gitmek zorunda bırakılıyordum. Başlarda sıkıcı olsa da psikopat dayı oğlu ile (kuzen mi deniyodu lan?! bilmiyorum, dayoğlu diye kısaltıcam burdan sonra) iyi anlaşmaya başlamıştık. Über pisikopattı dayoğlu. Kaplumbağa öldürüp yumurtalıklarını buz dolabında soğutmak ve meşe olarak kullanmak gibi ekstrem planları vardı. Ruh hastasıydı yani. Ama iyi anlaşırdık. Eczane en uğrak yerimiz olmuştu o sıralar..

-Gel lan secüş eczaneden serum alıp gelelim
+Serumu napicaz yia?
-Sapan yapıcam bize, kuş vurucaz.
+Ama yazık değil mi?
-Yürü, daha çatal dal bulucaz.

Bu ya uşak çok iyi nişancıydı. Ben ise o sapanı ters tutup suratıma taş kodurtmamla meşhurdum. O kadar sarmıştık ki kuş vurma işine sabah 6 da çıkar öğle 3 te dönerdik. Tek işlevim bunun vurduğu kuşların kafalarını koparmak, tüylerini yolmak vs. idi. Black metal dinlemeye başladığım zamanlar da bu tarihlere düşer. Bi gün eve dönerken yaklaşık 100,53 kuşun toplandığı bir zeytin ağacını nişan aldım, ve olanlar oldu..

-Anniiieeee baaaak!
+Aferin olum katlet canım hayvanları
-Anuna bile korum ne diyon.
+Ama yazık değil m...
-Hail Satan!

İyi ki Doğdun Özgür..

"Sevmek". Çoğunun asla anlayamayacağı bir olgu olduğunu, daha 21 yaşında kara toprağa girerek gösterdi Özgür Soylu. Bugün doğumgünü onun. Özgür'ün sevenleri bugün saat 19.12'de mezarı başında olacak ve aslında hiç ölmeyen kardeşlerinin doğum gününü kutlayacaklar. İyi ki doğdun Özgür...

"Ruhun Özgür, Sen Bizimlesin!"

En iyi düet ?



Böyle yalın bir şarkıyı üst üste dinlenilebilir kılmak bu kadar güzel iki sesin işi olabilirdi zaten.. Dinleyin, dinletin..

Dota Heroes #1



Sabri Bey

Base stats Calculated stats (Level 1)
Str:19+2.20
Agil:22+2.85
Intel:14+1.40

Range:100(Melee)
MSpd:290

ArmorB:-1
ACoolB:1.33 [S]
Dmg:24 - 28
HP:511
HPReg:0.82 [HP/S]

Mana:182
MReg:0.57 [M/S]


Armor:2.08
AttSpd:0.92 [At/S]
Dmg:46 - 50







DRed:11.10 %
DPS:44.0 [Dmg/S]

Blade Fury Blade Fury
Causes a bladestorm of destructive force around Sabri, rendering him immune to magic and dealing damage to nearby enemy units. Lasts 5 seconds.
Level 1 110 - Deals 80 damage per second.
Level 2 110 - Deals 100 damage per second.
Level 3 110 - Deals 120 damage per second.
Level 4 110 - Deals 140 damage per second.

Büyük Filmlerden Büyük Replikler



"you were the the chosen one! it was said that you would destroy the sith, not join them! bring balance to the force, not leave it in darkness.."

Ayşe Arman Gezdirmece #1


"ayşe arman'ın tavuk kılığında köy köy dolaşması"


muhtara gidiyorum. göz göze geliyoruz.beni tanımıyor.

halbuki daha geçen gün attığı yemleri afiyetle mideye indirirken "geh bili bili" diye seslenmişti.

neyse diyorum. demetle göz göze geliyoruz. gülmemek için zor tutuyoruz kendimizi.

karşıda 18-19 yaşlarında bir genç bizi süzüyor. bakkalın oğlu muharrem bu. biraz garip bakıyor.

neyseki fotoğrafçı levent uzaktan bizi seyrediyor. gidip köy kahvesine oturuyoruz, çay söylüyoruz bize tekme savuruyorlar
(guve, 14.07.2009 16:08)



orijinal metin : http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=12060007&yazarid=12&tarih=2009-07-13

Mikael Åkerfeldt aka. God

-'How's your wife? How's Melinda?'
+'Melinda isn't my wife! But my wife is fine, and my girl is also fine... That wasn't very metal!'
- 'OK then, how's Satan?'
+ 'I'm fine'.

İzleyelim, izlemeyeni dövelim#1


Full Metal Alchemist
"Çoğu türü içerisinde barındıran ve bunları homojen bir şekilde harmanlayan bu evladiyelik animeyi izlememiş bir anime severin varolma ihtimalini düşünmek bile bünyeye ızdırap verir."
(shangrilla, 05.02.2009 01:23)
--orjinal diliyle isteyiniz--

WOW ulan!

Counter, Age of... bunlar eçmişte kaldı..
Yaz günlerinin bir bardak soğuk suyu Wow a bekliyoruz gençler..

High Fidelity

"Bir ara kızların varlıkları ilgimizi çekmiyordu. Sonra ise onları görmezlikten gelemez oldum. Onlar her yerdeydi, hem de büyümüş göğüsleriyle! İstediğimiz şey.. Aslında ne istediğimizi bilmiyorduk. Ama ilginç bir şeydi, hatta rahatsız ediciydi... İlişkimiz 6 saat sürdü. 3 günde 2 saat görüştük. Ama 4. gün akşam üstü..

14 yaşımdan bu yana zamanın değiştiğini düşünmek hoş olurdu. İlişkiler daha az karmaşık, kadınlar daha az acımasız, insanlar daha vurdum duymaz, içgüdüler daha gelişmiş.. Ama o zamandan bu yana yaşamımdaki her şey o günün izlerini taşıyor. Aşk hikayelerimin tümü o hikayenin farklı bir versiyonu..."

"if you really wanted to screw me up, you should've gotten to me earlier.."

Public Enemies (2009)

Yapım: 2009 ~ ABD
Tür: Aksiyon, Dram, Gerilim, Suç
Yönetmen: Michael Mann
Senaryo:Ronan Bennett
Yapımcı: Robert De Niro, Michael Mann, Kevin De La Noy, Kevin Misher
Filmin Websitesi: www.publicenemies.net
Süre: 2 saat 10 dk
Gösterim Tarihi: 10 Temmuz 2009 (Türkiye)

"goodbye, black bird.."

Johnny Depp, Christian Bale, Marion Cotillard bi hafta sonu bahçelerinde mangal yaparken birden ekmek bitivermiş. Johnny bakkala giderken yolda Robert De Niro'yu görmüş. İşte vay baba! falan derken Michael Mann'de kaynamış bi şekilde, yarım saatte çekivermişler filmi. Yani böyledir heralde. Bu kadar adam toplanıp bunu yaptıysanız sürekli bi "içerde 5 havaya da 3" havasındaydınız muhtemelen.

Bi kere film başlar başlamaz kameranın izleyiciyi rahatsız etmesi hiç hoş bişey değil. Neden hapishaneye girerken hand-cam hocam? Aksiyon bunun neresinde? Tüm film boyunca kamera açısından yaşadığımız hayal kırıklıkları da cabası. Kurşun patlar patlamaz uyuyan güzel modundan çıkıp haşin erkeğe bürünen Johnny abinin uyanışındaki kamera açısına bakanlar ne dediğimi anlarlar. O örnek yeter kanımca kameraya.

Bir diğer olmamış'ımız da ikili diyaloglar. Yanımda Önder değil Hıncal Uluç olsa bu kadar güler, sinemayı kahkahalara boğar mıydım bilmiyorum ama ikili diyaloglar tek kelimeyle rezaletti. John ve Billie'nin ilk tanıştıklarında yaptıkları olağanüstü zeka oyunlarıyla çevrili, her kelimenin gönderme olduğu(!) diyaloğu izlediğinizde ne dediğimi anlayacaksınız. Diyalog demişken tüm film boyunca toplam 20 kelime falan konuşan (konuşturulan diyelim) Christian Bale ve sürekli boşluğa odaklanmış bakışları eşliğindeki rolsüz oyunculuğunu da eklemek lazım buraya.

Şimdi "bu da mı gol değil be" diyorsunuz muhtemelen ama o aşk hiç etkilemedi beni. Ha sonda tüylerimiz diken diken olmadı mı, oldu. Ama hiç de iyi tasarlanmamış bir aşktı John ve Billie arasındaki bence. Filmin sonunda hüngür hüngür olabilecekken, "hadi çıkalım da sigara içelim" olduk. Marion Cotillard ön dişini yaptırmadan gülmesin bu arada. Gülümsesin sürekli sadece. Bu kadın gülünce anılarım şey oluyor. Yerim onu ben.

Sonuç olarak o tarihte yaşanan olayları gerçek kişiler kullanarak anlatmış bir filmdir Public Enemies. Bu yüzdendir ki senaryo üstüne çok gitmenin bir anlamı yok. Ha filmin sonunda bir Illusionist bir Lucky Number Slevin beklemedik mi, bekledik. Ama yaşanmış bir olaydan yola çıkması en azından senariste küfretmemizi engelledi.

All in all, 21 yıllık yaşamımda harcadığım en hayal kırıklığı dolu 12 lira ve 2 saatlerden biriydi Public Enemies. Buhranlara gark oldum lan :(

Puan: 6.3/10 (gibi bişey).

Yaşamak Bu Değil..

Ne Zaman Tuttun Ki Sözünü Aziz Bey?

"Dünyayı sarsan ekonomik krizin de stat yapımı konusunda kritik öneme sahip olduğunu sözlerine ekleyen Başkan Kocaoğlu şöyle konuştu: ’’Böyler bir kriz ortamında, ’Stadı şu tarihte bitiririz' demek mümkün değil. Tahsis, proje ve ihaleyla ilgili prosedür çok hızlı aşılmalı. Bu konuyla ilgili olarak Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak ve Futbol Federasyonu yetkilileriyle, yarın (bugün) İstanbul'da bir araya geleceğiz. Görüşlerimi orada da aktaracağım. Umarım el ele verip, prosedürleri tamamlayarak projeyi 2016'ya kadar gerçekleştirebiliriz’’ diye konuştu"

Kaçıncı oldu bu stat sözüyle seçildiğin? O atkıyı takıp stat sözü vermekle olmuyor Aziz bey. Yapamıyacaksan, söz vermeyeceksin. Seçilmeyeceksin de. 10 senedir aynı senaryo. Yeter.

Yazıklar olsun!

Morrissey'i Sevme Nedenleri #2

Morrissey "gerçek"tir; yalan söylemez. "bugün içimde bir sıkıntı var, sevgilimle de aram pek iyi değil zaten" gibi bir söz yazmaz morrissey, bunun yerine şunu tercih eder: "bugün boktan bir gün ve hala hiç sevgilim olmadı."
(kimi raikkonen, 26.12.2005 12:28)

"indirsen gözlerini; bir an inansan
ben değilim, bedenine sarınmak istediğin biri dokunan dudaklarına
izin versen, dudaklarına kavuşsa dudaklarım

derken, açılır gözlerin. ve ben varım karşında.
tutkuyla değil, tiksintiyle, için ürpererek baktığın ben.
olsun. yüreğim bir kapı
sana açılan"('Let me kiss you'- You are the quarry albümünden)

Ben Bugün Bunu Gördüm #9


allah çarpar.

ooo yes we can !


Sarkozy de Turgay Şeren'in küfrüne sırıtan Ahmet Çakar gibi.

Morrissey'i Sevme Nedenleri #1

Mr. smith ropörtajındaki egoist misiniz sorusunun karşılığı ve devamı :

''Buna ego denemez aslında.eğer bir şeylere sahipseniz ve iyi olduğunuzun bilincindeyseniz utangaç olmak ve perdelerin ardına gizlenmek niye? hiç anlamı yok bunun.''

-mutlu olmanızı engelleyen şey ne?
bilmiyorum. sanırım hormonlarla ilgili bir şey.hiçbir fikrim yok.

-nevrozunuz belki?
bırak da soruyu yanıtlayayım!!
tanrım,1976'dan beri ilk kez bağırdım.
insanın varoluşundaki mümkün olabilecek her konumu yaşadım ben.

-kauçuk bir paspas üzerinde bir kase dolusu yumurtalı ve sütlü kremayla grup seks yaptınız mı mesela?
her gün. çok sıkıcı bir şey...

Layn?

Ölen yok di mi olm bak.

Alican Y.

Hido'nun transferi üzerine müthiş kalemiyle zürriyet gazetesine yazdığı yazıda "Senin yaptığın, Semih'in büyük takımlar dururken İzmir şehri güzel diyerek Pınar Karşıyaka'da oynaması.." gibi talihsiz bir cümle kullanmış bu arkadaş. Kendisine okuduğum yorumlardan birini hiç değiştirmeden bir kez daha yolluyorum,

"eurolıg maçlarını 200-300 kişiye oynayan sizin büyük takımlarınızı gördük alican lavuğu "

3 Sick Bastard

Bu basına yansıttığım son uyarıdır. Eğer saat 12:00 de torna dükkanınızın önünde tek kale maç yapmaya devam eder, beni her sabah uykumdan ederseniz hepinize itinayla hazırlanmış güzel birer kafa hediye edicem. Abi, amca ne boksan; ya allah aşkına saat 12 güneş ebenin şeyinde, NEDEN? 40 yaşındasın lan sen!

Seytan

Bir gun sercan cuneyt utku ve onder seytanin yanina gitmeye karar verirler.Sercan makina bolumunde, cuneyt uzay bolumunde, utku bilgisayar bolumunde, onder ise elektrik bolumunde itu'nun birer ogrencileri olmaktadirlar. Seytanin yanina vardiklarinda utku ilk olarak iceri girer. Utku, seytan bey bizim bolumumuz ne zaman dunyanin en teknolojik bilgisayarinin altina imza atacak diye sorar. Seytan, 100 yil sonra der ve bunu duyan utku, ben goremeyecegim deyip aglamaya baslar. Ikinci olarak onder aklindaki allah beni affeder mi sorusuna aldiris etmeden iceri dalar. Onder, abi bizim bolumumuz ne zaman dunyada elektrikle ilgili daha once hic bulunmamis seyleri kesfedecek diye sorar. Seytan, 200 yil sonra der ve onder ben goremeyecegim deyip aglamaya baslar. Ucuncu olarak cuneyt iceri dalar. Cuneyt, seytan bana lutfen soyle ben ne zaman kung-fu panda filmindeki panda gibi kung-fu yapabilecegim diye sorar. Seytan 300 yil daha o filmi izlersen olur der ve cuneyt ben yapamayacagim diye aglamaya baslar.(Bu sorunun uzay bolumuyle ne alakasi var ben de anlamadim.)Son olarak sercan uzuntulu arkadaslarinin arasindan siyrilip iceri girer. Sercan, kardesim benim okul ne zaman biter diye sorar ve seytan bu soru karsisinda buz gibi kesilip ben goremiyecegim diye aglamaya baslar ve bizimkiler geri doner.

Yaz Okulunda Espiri Yeteneği Açılan Hocalar

Sabahın köründe uyan, o sıcakta o kadar yok yürü, sonra tahtada şöyle bir yazıyla karşılaş;

Ders İptal.

Eğer gelip bu yazıyı görme şerefine nail olduysanız,
1. Telefonununuz bende yok.
2. Ya da arkadaşlarınız sizi bilgilendirmeye tenezzül etmemiş.

Ödev falan e-posta gönderirim ben size. Salıcakla..

...

The Crow (1994)

"it can't rain all the time"

IMDB Puanı: 7.6/10
Tür: Dram, Fantastik, Gerilim, Macera, Romantik, Suç Oyuncular: Brandon Lee, Bai Ling, Michael Wincott, David Patrick Kelly, Ernie Hudson
Yönetmen: Alex Proyas
Senaryo: David J. Schow , James O'barr
Süre: 1 saat 42 dk


İşin özünde basit bir film The Crow. Öyle izleyiciyi düşünmeye sürükleyen, muhteşem bir kurgusu yok. Kısaca 'intikam' filmin teması. Fakat bu kadar da basite indirgemek filme ve tabii ki Brandon Lee'ye saygısızlık olurdu.

Filmde ilk dikkatimi çeken kurgunun geçtiği mekanlar oldu. Bolca Sin City atmosferi var filmde. O kadar da fantastik değil tabii ki- karanlık sadece. Aslında izledikçe anlıyoruz ki daha yeni filmler eskilerin kırıntılarını toplayıp birleştiriyor genelde. The Crow'da yeni nesil filmlerden bir çok klişe bulabilirsiniz. Bu da zamane filmlerinin içinden sıyrılışını pek güzel açıklıyor aslında Crow'un. Az önce farkettirildiğim üzere Murat Kekilli adlı "saykodelik depresyonik post-rock" yapan abimiz de "Bu akşam Ölürüm" adlı klibini filmden kolpalamış. Siz hayal edin artık insanlar üzerine etkilerini..

Filmin bir de çok çok kötü yaşanmışlığı vardır. Bilen bilir, Brandon Lee-belki de en iyi oyunculuğunu icra ederken- film çekimlerinde yaşamını kaybetmiştir. Filmi efsane yapan bir diğer detay da bu aslında-her ne kadar göz önündee tutulmak istenmese de-. Film "for Brandon and.." diye biter zaten. And.. kısmını hatırlamıyorum. Neyse, sonuç olarak gotik tarzda kült bir filmdir The Crow. Kendisi için ölünmemeli, ama izlenmeli. Öle de bilirsiniz, beni ilgilendirmez. Şahsen geçer not verdim ben kendisine, ama ölüp bitmedim. Yarattığı atmosfer, içinize işlediği nefret, kahramanlıktan farklı bir idol ile sıkmayan, pişman etmeyen bir 104 dakika şeklinde özetlicem filmi.

Özüyle bitirelim,

''Bir zamanlar insanlar birisi öldüğünde ruhunu bir karganın ölüm ülkesine taşıdığına inanırlardı. Ama bazen çok kötü bir şey olduğunda büyük bir keder de taşınırdı ve ruh rahat edemezdi. O zaman bazen, sadece bazen, karga yanlış şeyleri düzeltmek için ruhu geri getirebilirdi..''

Ben Bugün Bunu Gördüm #8



Ben Bugün Bunu Gördüm #7

Ben Bugün Bunu Gördüm #6

Yok Artık..


Biz de abarttık ama sadece vantilatörü kapattık!

"Geceleri neden üşüyoruz lan biz?" diye sorarken, buranın İstanbul olduğunu farkettik. İzmir çocuğuyuz biz ne bilelim yazları da sıcak olmaz pek buralar? İlk kez kar görmüş adamlarız geldik geleli sonuçta.

Kalkıp ne göreyim! Temmuz Temmuz yağmur yağmış kodumun şehrine! Yapmayın çocuklar bunu.. Ayıptır, günahtır.

ZOR Dergisi

Az önce öğrendiğime göre bir kaç ay önce kapanmış dergi. Zamanında özenerek, hemen bitmesin diye arka sayfasını sonraki güne bıraktığım, 3 ya da 6 ayda çıkabilen bir dergiydi ZOR. O vakitler 3 tane grup dinlerken, ufkumu genişleten, bana dünya üzerinde 31984792835 tane kaliteli grup olduğunu gösteren bir dergiydi. Üzüldük, veda yazısını okuyunca daha bir üzüldük. Bu güne kadar kendi çabalarıyla yayınlayabildikleri 12 sayı için bolca teşekkürü hakeden bu ekibi saygıyla selamlıyorum. Son yazı için,

http://www.lastfm.com.tr/group/ZOR

Dream Theater - Cynic

Bu akşam Maçka Küçükçiflik Park'ta sahne almaktalar. 5 kuruş para olsaydı Berk(Cliff) gibi "Dream Theater a koyim Cynic'e bişi olmasın" mantığıyla sadece Cynic izleyip çıkabilirdim, lakin 3 kuruşum var.

Gidenlere +18 sınırı ve Cynic'li geceler diliyoruz.

Dream Theater dinlemeden çıkıcam diyen Berk'i de tekrar saygıyla karışık tebrik ediyoruz..

edit: Harbiden de çıkmış adam..

Yarınlara kaldı

Efsanenin 2. sinin çıkışı 2010'un başına ertelenmiş, bilgisayar kaldırır mı o da şüpheli gerçi..

dizüstü satıp masaüstü toplamak 1 ?

Temmuz 4

Keşke..

SGGK! ve Mezuniyet Hayalleri

God Is An Astronaut

Grup Üyeleri
· Lloyd Hanney
·
Niels Kinsella
·
Torsten Kinsella
Tür
Post-Rock
Albümleri
· The End of the Beginning (2002)
· All Is Violent, All Is Bright (2005)
· A Moment of Stillness (2006)
· Far from Refuge (2007)
· God Is an Astronaut (2008)

2002 İrlanda çıkışlı harika bir post-rock grubu. Şarkılarında vokal kullanmıyorlar, fakat bu asla bir eksi değil müziklerinde. Dinlerken huzur bulmak, başka alemlere dalmak tanımlarını karşılayan ender gruplardan God Is An Astronaut. Ders çalışmak, düşünmek, oturup ağlamak, hey gidi günler'i hatırlamak aktivitelerinde çok güzel gider bunlar. Tavsiye edilir.

http://superadmusic.com/god/
http://www.myspace.com/godisanastronaut

edit: Ozan'ı yaklaşık 36 saniyede uyutmaları neticesinde anladım ki, uykusuzluğa da iyi geliyormuşlar.

Karmate - Nani

"KARMATE; yozlaştırılan kültürlere ve dillere; sağlam duruşları,attıkları emin adımlarla sahip çıkıyor. KARMATE nin NANİ albümü bu yozlaşmaya direnen;kültürleri,dilleri özüyle yaşatmak için çabalayan haklı duruşlarının bir ürünüdür..." diye tanımlıyor kendini yukarıda resmini gördüğünüz albümü çıkaranlar.


Karmate, temmuz 2008'de kurulan Rize-Pazar kökenli bir grup. Oktay Üst, İsmail Avcı ve Resul Dindar önderliğinde toplanan grup kurulduktan bir sene sonra "Nani (ninni)" isimli albümüyle müzik piyasasına giriş yaptı. Albümü geçen gün babamın önerisi üzerine internetten indirdim, "üff yine babamın saçma sapan lazca takıntısı" diye düşünürken son derece başarılı bir albümle karşılaşırtım ve ayrıca albümden "Kazım Koyuncu tadı" almak bile mümkün. Albümde Türkçe, Lazca, Gürcüce, Hemşince ve Megrelce şarkılar mevcut. Büyük insan Şevval Sam'da 2 tanesi vokal olmak üzere 3 şarkıda o muhteşem sesini bize bağışlıyor. Şevval Sam'ı eskiden beri bi anne gibi bi abla gibi severdim zaten. Karadenize, karadeniz müziğine ayrı bi yakışıyo kendileri..
Sonuç olarak öneririm, he ben yaptım diye internetten indirmeyin, gidin paşa paşa albüm alın destek olun.. araba çalmazsınız, çanta çalmazsınız vs vs..

The Great Leader of Emos



Manga grubunun gitaristi Yağmur Sarıgül

Ben Gidiyorum Emine..

..experimental'ın 01.07.2009 10:25 tarihli uludağsözlük yazısıdır.

"Ben gidiyom emine". salako rolündeki kemal sunalın ağzından duymuştum bu cümleyi. boynunu bükmüş, yanında biricik eşeği, sırtını dönüp, hüzünlü bir ifadeyle uzaklaşmadan önce bu lafı etmişti. ona türlü eziyetler etmiş, saflığını salaklık olarak görmüş, en önemlisi sevgisini çıkarları için kullanmış emine'nin gerçek yüzünü görmüş ve de yenilgiyi kabullenmişti. bu kadar hüzünlü bir ifadeyle, gittiğini belirtme ihtiyacı hissetmesi ise, emine'nin ona dur demesini istediğindendi, içinde ufacık bir umut vardı halen, o ilgiye muhtaç, bacağa sürtünen bir kedi gibiydi, o gidiyordu, ama gitme densin istiyordu, tüm başına gelenlere rağmen bunu istiyordu. çünkü seviyordu.

hepimizin salako olduğu zamanlar vardı, pes ettiğimiz zamanlar, birine sığınmak istediğimiz zamanlar, bacağa yapışmış koala gibi olduğumuz zamanlar. hayat zaten bir mücadeleydi, sürekli çırpınıyorduk, bir şeyleri elde etmeye çalışıyorduk, ama bazen hayat sadece bir bataklıktı, ve biz çırpındıkça batıyorduk daha derine. pes ettiğimiz oldu bazen, artık tüm vücudumuz gömülmüşken o bataklığa, ağzımız da kaybolmadan son kez, sessizce ama yardım bekleyerek "ben gidiyom emine" diyorduk. bunu belirtmek istiyorduk, kısık sesle de olsa yardım dileniyorduk. hepimiz şu hayat bataklığında, bizi oradan çıkaracak birini arıyorduk.

o biri doğru insan ise, zaten bütün bunlara gerek kalmazdı, ama ya yanlışsa, ki hayat bizimle dalga geçmek için hep yanlışları koyar önümüze, o zaman sevgilim dedğimiz o insan için çabalar dururduk, onu mutlu etmeye çalışırdık, sevgimizi verir, şımartır, pamuklara sarardık onu, ama yetmezdi ki hiç bir zaman. boynu bükük uzaklaşan olmak kaçınılmaz sondu, salako bir filmdi ve mutlu bitmesi gerekiyordu, emine koştu peşinden, peki hiç koştular mı yıprattıkdan sonra bizim peşimizden.

hayat ne zaman özür diledi ki bizden.

şu hayatta;

her salımız hep sallandı
her çarşambamız hep çarşafa dolandı
her perşembemiz perişanlıktı
cuma zaten mübarek gün
cumartesi pazar ise tatildi

pazartesi ise hiç gelmedi ...

7..experimental'ın 01.07.2009 10:25 tarihli uludağsözlük yazısıdır.

İstanbul Yedi Tepe, Peki Ya İzmir ?