bitir demediniz mi lan



----------------
Now playing: Paatos - Absinth Minded
via FoxyTunes

oahoahoaho

yine bu oyunlardan devam etmek gerekirse cm 03-04'ün yapımcıları, oyunu oluştururken sizinle görüşüp izlediler mi? oyunda böyle bir dünya potansiyeli olduğunuzu öğrenince neler düşündünüz?

temur altunhan;
benimle gelip görüşen olmadı. böyle yüksek potansiyelli bir oyuncu haline dönüşüp bir dünya yıldızı haline gelmem tabii ki gururmu okşadı, hoşuma gitti. keşke gerçekte de böyle olabilseydi.

dislike his manager ha? al!

tamamı.

----------------
Now playing: Shamrain - Slow Motions
via FoxyTunes

kiti



bi de "belki daha çok çocuğum vardır onlar da başka amaçlarla benden alınmıştır. ilk defa konuşuyorum bunu, benim zekâ düzeyimin yüksek olduğunu düşünen ajanlar peşime takıldı, senelerce sperm almak için uğraştılar ve aldılar."
"bu olayların 4–5 sene içinde olduğunu düşünüyorum. bunların birçok memleketten olduğunu biliyorum. belki benim IQ'mu gördüler ona yönelik olarak yapmış olabilirler."

diyen bir erol büyükburç var bugün.

erol büyükburç, "size yapılanlar uzaylıların işi olabilir mi, uzaylıların dünyadaki akıllı insanları kaçırıp incelediği söyleniyor, size de bu yapılmış olabilir mi?" sorusu üzerine, "olabilir" dedikten sonra şöyle devam etti:

adsifkljaklsdjfasdf

ne güzel bi gün lan..

----------------
Now playing: Riverside - Second Life Syndrome
via FoxyTunes

o la la!

"why did i sit with her? because she reminds me of you. thats why i'm here with you. because you remind me of you. your eyes, your throat, your lips, everything about you reminds me of you... except you. how do you account for that?"

-groucho marx

----------------
Now playing: Kings Of Convenience - Homesick
via FoxyTunes

pompişpompişpompişpompiş

*eski sevgilinin çatur çutur seviştiği gerçeği*

dubu dubu çıs!

dub dub ta ta!

takutukudubutakutukudubutakutukudubutakutukudubu

tırıbıp

ta!

enstrümantal smooth jazz
söz müzik: anonim
2010 boluue


----------------
Now playing: Mogwai- I'm Jim Morrison, I'm Dead
via FoxyTunes

buş

gitmem gereken iki farklı şehir var. üçünü de istemiyorum artık.

okula gideyim dedim geçen müdür. bindim böyle metroya. cebimde bi yemek bi de metro jetonu var. öyle de hippi takılıyorum. kapıdan girdim standart bi ingiliz. hani şu tek tip olanlar var ya, google'a english fuck yazıyosun çıkıyolar burdaki gibi gibi. neyse bu bi geldi, çocuğun tekini yerinden kaldırdı güzelce oturdu filan. sonra bi dido çıkarttı yedi, ikincisini 80 yaşlarında standart dedelerimizden birine uzattı. onlar için de google'a bi ayağı çukurda yazıyoruz çıkıyor hemen burdaki gibi. neyse bu almadı tabi çikolatayı. sonra bu ingiliz zıpır milletin elini ayağını sıkmaya falan başladı böyle. aslında ben ingilizleri çok severim lan. delilerini daha çok severim diyodum ki yanıma sokuldu taksim çıkışında. çıkışlar zaten gergin, hayatımda düz yoldan yukarıya çıkmayı becerememiş kalabalıktan nefret eden bi herifim, bi de gelip böyle el kol yapıp bişiler demez mi bu. dur bakiyim ne diyo deyu kulaklığı çıkartmamla sessiz bir fuck off demem bir oldu. neden yaptım bilmiyorum. ayıp oldu tabi. sonra zıpır iyice orama burama elleyince bu sefer ağız dolusu foak ooaaaf deyu çemkirdim ki ardından bir jason statham'lık or i'll cut ya geliyodu zor tuttum. baktım bu birine şikayet ediyo beni, içimden adam yaralamadan sabıkam var ulan, na burda mayalayıveririm birayı yemin olsun şişesini de sana fırlatırım bakışı atarken patlayıverdim orda. güldüm olum. hani şu puaah hali var ya. ağzından salyalar fırkıran. yemin olsun şelaleye çevirdim mekanı. hani orda saba tümer olsa kıskanıcak öyle bi. arkamdan hintli bi dans ekibi bekledim azıcık, gelmediler.

insanların bi yerden sonra kafasına göre farklı ülkelere kaçıp 80lik dedelere dido uzattığı yaşamı kıskanıyorum ben pompiş.

tavana bi baktım da, gavin abi i'm a stranger in this town diyince de üzülüyorum ben. şimdi farkettim.

----------------
Now playing: Bush - Letting the Cables Sleep
via FoxyTunes

ne güzel hediye olurdun sen gönüllerdeki pabuç


ama çok parasın.

----------------
Now playing: Derek and the Dominos - Layla
via FoxyTunes

pew pew


yedik bi bok artık..

----------------
Now playing: The Knife - One For You
via FoxyTunes

hadi bakalım


when im gone klibinde oynayan kızın ismini bulana yüzbinlira veriyoruz.

----------------
Now playing: Belle & Sebastian - I want the world to stop
via FoxyTunes

homesick



----------------
Now playing: entertainment for the braindead - skin
via FoxyTunes

ateşin düştüğü yerden: sesler, yüzler, öyküler

şizofreni öyküleri yarışması vardı zamanında. birinci olan yazıya bayılmasam da hoşuma giden ilginç cümleler oldu, belki sizin de hoşunuza gider.

"...akıllı taklidi yapmayı bıraktığımız anda da tımarhaneye kapatılırız. insanlar akıllı taklidi yapmakta ne kadar da usta tanrım. bense beceriksizliğim bu konuda, daha doğrusu akıllı taklidi yapmaktan bıktım. normal olmaya çalışmak deli olmaktan daha zor. beklide bunu anladım."

"beni insanların çıldırtmasındansa gökyüzünün çıldırtmasını isterdim, karanlık yağmurun, müziğin… beni çıldırtma hakkını insanların elinden almalıyım."

"deliliğini topluma kabul ettirebilene dahi derler; ben ettiremedim, tımarhanedeyim. güldüler. aklın fazlası cehennem dedim, güldüler. her çocuk tanrı'nın gönderdiği bir peygamberdir. ve unuturuz büyüyünce peygamber olduğumuzu. gider bir öğretmen oluruz, işçi, pezevenk, mühendis, memur dedim, güldüler. şehir cereyanına bağladılar beni. güldüler, siktir çektiler, kalbimin içinde çarpan kalplere. çirkinleştireni her yerde, ey dünyayı kutsallaştıran çılgınlık nerdesin? dedim. güldüler. öyle bir şekilde yan yana getirelim ki sözcükleri, herkesin orospusu olmaktan kurtaralım onları dedim, güldüler."

"ben tanrı olsam intihar ederdim, insanlarla birlikte acı çekmeyi öğrenemediğim için"

http://www.gerceklermaskelenmesin.com/

----------------
Now playing: entertainment for the braindead - hydrophobia
via FoxyTunes

pai

ne dicem bak.

arada eser bazen. bir hafta derse girmemeye karar veririm. her sene bir haftalığına yaparım bunu. ama işin garip kısmı okula giderim yine de. kantinde oturmayı çok seviyorum, hele tanıdığım birileri oradaysa -ki oradadırlar- bayılıyorum bahçede oturup onlarla kahve içmeye. genellikle dinliyorum ama onları, pek konuşmaya dalmayı, uzun cümleler kurmayı sevmem. aslında düşündüğüm şeyleri çok samimi olduğum biriyle konuşmuyorsam anlatmam da kimseye. sorunum da burda sanki, çok fazla insanla samimi olmayı sevmiyorum. bir zaman sonra farkettim ki aslında bi döngüydü bu. yani birileriyle samimi olmayı sevmiyorsanız doğal olarak düşündükleriniz size kalır. bu yüzden kendimle çok konuşurum işte, bi kahve daha içelim mi sercan? gibi. içelim tabi ya, hadi içelim tabi gibi. bazen 8-9 tane kahve içtiğim olur orta bahçede, dedim ya kantinleri çok seviyorum.

çok sevdiğim bi yönü de kantinlerin kediler tarafından yönetilmesidir. bayılıyorum kedilere. çoğu insandan da fazla severim onları. zeki hayvanlar. üstelik şirinler. daha ne ister ki biri. zeki ve şirin. bir gün evlenirsem zeki ve şirin biriyle evlenirim sanırım. sanmam, öyle yaparım. ama çok zeki değil, benden zeki olsun yeter. zeka ile delirmek arasında bi bağ var bence. başa saran bişey. mesela kumru -kantinde şu ufak tefek, yaz okulunda doğan beyaz şirin kediye taktığım ad bu-. kendisi topu topu bi su şişesi kadar, ama üçyüz metrelik filan kargaları kovalayacak kadar deli. bi gün yakalasa ne yapacak çok merak ediyorum. geçen hafta sinsi sinsi yaklaştı birinin yanına. görmeliydiniz onu. sanki bir şeyi hiç daha fazla istememiş gibiydi. sonra birden koşturdu üstüne, tabi karganın üstüne koşan bişey karşısında uçmamasını bekleyemezsiniz. ama bir görseniz beşte biri falandı kuşun. bittim buna. sonra çatıya uçan karganın peşinden kafasında soru işaretleriyle baktı uzun bi süre. zaten kafasında sürekli baloncuklar var kumrunun. hızlı hızlı etrafa bakınır durur. dedim ya deli biraz. çok seviyorum onu.

yalnız sevmediğim bi şey var bu sene. kantinimiz biraz fazla kalabalık olmaya başladı. alakasız dersleri bizim fakülteye almaya başladılar. koca kampüs ne güne duruyorsa. fakültem kampüste değil bu arada. kampüsü çok fazla sevmiyorum. çok kalabalık. bir yer çok kalabalıksa sevmediğiniz insanlar da çoktur. insanların çoğunu sevmediğinizde daha da çoktur. ben aslında kendi yaşıtım insanları hiç sevmiyorum, pek azı dışında tabi. insanlar kendileri gibi olmanızı istiyorlar. hani şu insanları etkilemek yöntemlerinde de bahsederler ya. birinin ilgisini çekmek istiyorsanız kendi değil onun bildiklerinden bahsedin diye. iyi de ben dağcılık hakkında bişeyler bilmek istemiyorum ki. yani sıranın size gelmesi için -en azından müzikten falan konuşabilmek için- belli bir süre fotoğrafçılık gibi şeylerden konuşmanız gerekiyor. ben bundan nefret ediyorum. yani sürekli sevmediğim şeylerden bahsedilen bi ortamda mutlu olmuyorum. pek sevdiğim bişey olmadığını söyleyenlerin haklı olduklarını varsayarsam neden çok fazla insanla içli dışlı olmadığımı anlayabilirim. ama sevmediğim şeylerin sayısı çok da fazla değildir benim. yani bişeye çok bayılmam ama bazen çok da sevebilirim. çok sevdiğim bişeyi öldürdüğümü de söylerler bana. hemen bitiriyormuşum. hiç de bile. kumru şahidimdir.

kalabalık sevmediğim bi şey kabul ediyorum. düğünlerden, pazarlardan, alışveriş merkezlerinden, fuarlardan filan hep bu yüzden nefret ettim. istiklal caddesini de sevmem ben. mesela. istiklal caddesinin girişinden tüm o kalabalığın fotoğrafını çekmek için sürekli birileri olur. yemin ediyorum orası bi kaç yıla kalmaz radyoaktif ya da ne bileyim nükleer santral falan olabilir. fotoğrafçıları filan da pek anlamam. o kalabalığın fotoğrafını çekince insanların tatmin olmasını ya da yüzündeki gülümsemeyi algılayamıyorum. yeri gelmişken kütüphaneleri de sevmem. günün birinde bi çocuk kütüphanelerin aslında çok gürültülü yerler olduklarını söylemişti. zihin gürültüsü mü ne varmış. düşünce kalabalığı filan işte. düşündüm biraz bunu. gerçekten de sizden daha fazla çaba sarfeden insanların arasında olmak canınızı sıkabiliyor. deliydi bu çocuk biraz. severim onu.

dedim ya çok fazla düşündüklerimi üçlü beşli grupların içinde söylemeyi pek sevmem diye. biraz da insanları incelemeyi sevdiğimden bu sanırım. konuşan birini dinlemek istemediğimde -ya çok alakasız bir konuda saçmalıyordur ya da ilgimi çekmemiştir- hareketlerini incelerim. mimikleri, el hareketleri filan işte. ya da bi yerde oturmuş kahvemi içiyorken kendi arasında konuşan insanlara bakarım. o grupta en çok sevilen kişinin kim olduğunu filan anlamaya çalışırım. kimin orda olmak istemediğini, çıkar sağlamak -ödev almak gibi işte bilirsiniz- için orda olanları. geçen gün bi kız gördüm mesela. elinde teknik resim çantası olan birine bakarak en fazla iki dönemdir okulda olduğunu anlarsınız. benim için geçerli değil gerçi, o konuya girmeyelim. neyse hoşuma gitti aslına bakarsanız biraz -uzun boylu olmasının dışında-. şirin bi yüzü vardı, gerçekten güzel gülüyordu -ki güzel gülen insanları çok çok severim-, şirindi işte anlamışsınızdır. sonra ses tonu var bi de. sesi de çok güzeldi, böyle yapmacık agucuk gugucuktan uzak, üstelik ince, insanı mutlu eden bi ses tonu. bi düşündüm de gerçekten hoşlanmışım ondan. kızların ses tonlarına betimlemeler falan yapan biri değilim ben. ama güzeldi işte. neyse etrafındaki erkekleri inceledim mesela. montumu sonuna kadar çekmiştim -soğuktu-. iki elimle kahvemi tutup diğer bacağımın üstünde olan uyuşmuş bacağımı sallıyordum. normalde bir kızın bu kadar fazla erkekle takılmasını beklemezsiniz, yani olmaz demiyorum ama genelde böyle değildir. fakat fakültemde çok fazla erkek var ve kızlar da erkekleşir bir zaman sonra. ciddiyim. kızın etrafındaki heriflerden biri şu dandik eskitilmiş havalarındaki kot pantolonlardan giyiyordu. kot pantolondan nefret ediyorum. aslına bakarsanız mavi renkteki herhangi bir şeyden nefret ediyorum. siyah kot pantolon da sevmem ama mavi kadar nefret etmem ondan. her neyse kız o hayran kaldığım ses tonuyla sigara içicek misin? dedi herife. bittim buna. bir başkasını düşünürken bu kadar zarif olmamalısınız. durdular, kız sigara içmiyordu anlaşılan. sigara içen kızlardan fazlasıyla nefret ederim. bir an gözümün önüne bir ay sonra herifin kıza ondan hoşlandığını söylemesi filan geldi. bu da çok saçmadır halbuki. zaten hoşlandığını bildiğin birine hoşlandığını söylemek de nerden çıkmışsa. ki bir kızdan hoşlanıyorsanız o bunu biliyordur. kızlar ilginç varlıklar. ciddiyim. asla ne düşündüklerini bilemiyorsunuz. ne yapacaklarını filan. neyse işte bi kıza ondan hoşlandığınızı söylemeyin sakın. güzel ilişkiler zaten kendi kendine oluşanlar oluyor hep. nasıl olduğunu anlamadan başlayan ilişki güzel ilişkidir. jeton atıp başla! diyebileceğiniz şeyler değil yakın ilişkiler.

sevmediğim pek fazla tip var diyorum ya, işte bu kız gibi aradan sıyrılanların da mecburen onlara karışması, bir zaman sonra onlar gibi sıradanlaşması çok üzüyor beni. hani sahip olduğunuz ya da olabileceğiniz bir şey olduğunu düşünün, zaman geçtikçe bayağılaşıyor. ve siz buna karşı bir şey yapana kadar değerini kaybediyor bu şey. yani ne bileyim. neyse. belki uğrarım resim sınıfına bu hafta. bi kahve içmeye çağırırım onu. yaparım bunu büyük ihtimalle.

bak ne dicem, delirmeyin bence. özlüyorsunuz sonra.

gözlerin dolar, yüreğin sızlar


bana her şey seni hatırlatıyoor

El kupa almaz mıydı?


O Gece İçin Ne Dediler?

Sercan (Öğrenci, 21) : Yönmösöydön!

Tunç Abi (Kahveci, 35 falan) : Bu son el olsun çocuklar sonra ben de artık eve gideyim geç oldu.

Ali Ağaoğlu (Serbest Meslek, 45 falan) : İnşaata başladık bile! hahahaduahsd

Muhammed S. Özçelik (Öğrenci, 21) : Rıfkı maça 4lüsü değil miydi lan?!

Ömer Üründül (Spor Yorumcusu, 60 falan) : Sercan söysöydö, 1 tönö kupa az yösöydö 10 tönö yöyöcöktö.