Armanı! Takip Ettin Düştün Uzun Yollara Bilseydin Yine Giderdin Ucunda Ölüm Olsa! Efendi! Delikanlı Gelmezki Hiç Benzeri! Sen KafKaf'ı Bırakmadın Yirmibir Yıldan Beri! Şerefsiz! Kör Kurşuna Göğüs Gersek Hepimiz! Acı Çekmek ÖZGÜR' lükse ÖZGÜR Olduk Hepimiz!
Öncelikle sebebi biziz. Malum kaldığımız lanet-pis-KADIN yurdun H-I5N8 tarzı bi virüse karşı ilaçlanması etkinliklerinde yurttan 5 saatliğine çıkmamız istendi. Eleştirdim:
Şimdi bu adamlar hayatlarında dışarıya çıkmamışlar. 3 aya kadar 5 m2 lik habitatlarından sadece bakkala gitmek için ayrılmışlar. 7 aydır aynı çarşaf-yastık-atlet ile yatıyorlar. Okula gittikleri nadir zamanlarda uzun saçlı, değişik giyinimli insan modelleri görmüşler ama wisdom 9 bunlarda, cinsiyet ne bilmiyorlar. Sen bu binlerce adama "çık hadi 5 saat bak bakalım insanlar nasıl yaratıklarmış, gerçekten de ellerinde m4a1 gezip bomba çözüyorlar mı, bir brillience auraları var mı, basileri kapalı mı? Olmaz. Olmaz arkadaşım. Bu adam çıkıyor kapı önüne abondane oluyor, 3 koridor 2 orman arıyor. Beşiktaşa gidiyosun Şampiyon Kokareçin önünde salyaları akan cama yapışmış insanlar görüyosun. Düşünsene heryerdeler! 6-10 lu gruplar halinde şehrin altını üstüne getiriyorlar. Parayı kırmayan internet kafeci kalmıyor.
Yapmayın böyle şeyler. Rahat bırakın, biz bunca yıl ölmediysek bir N- H8O3 virüsü öldüremez bizi. Öldürmeyen şey güçlendirir. Yasha-Deso gogo.
Bu arada rüyamda uzun bi yolculuğa çıkıyodum. G.t olup dönüyodum. Nasip.
Katatonia'nın da yeni albümü olmamış. Ağlamak istiyorum :'( edit: Aman siz sakın 2 kere dinlediğiniz albüme böyle şeyler söylemeyin. olmuş lan bu meğersem! Ama bir Great Cold Distance olamaz. ı ıh. Olmaz.
Geçen gün kantinden geçer iken gördüm bu reklamı. Elidor şeysi. Dayınlar dünyanın en iyi bilmem kaç saç uzmanını toplamış (bunlar arasında ünlülerin saçlarını şekillendirenler, dünyaca tanınmış ekollerin saçlarını emanet ettiği kişiler falan var yanlış olmasın) (emanet etmek terimine bayılıyorum bu arada) bir şampuan yapmışlar. Bilmemkaçyüzyon şey barındıran envanter saçlarınıza akıllı ol ayarı verip, yolda yürürken yer yer hatunların yer yer yakışıklı boy'ların peşimizden koşmasını sağlayacakmış. Ürün vaadleri bazında hiç bir sözüm yok, Avon zinciri ablaları çarpsın. Kullanmıyorum da zaten saç kremi dışında kendilerini.
Anlamadığım şey ünlülerin saçlarını EMANET ettiği bu adamlar nasıl bir kimya bir gıda bir makina mühendisliği bilgisine sahip ki şampuan yapabiliyorlar? Mesela ben 3 yıl öncesine kadar saçlarımı hep mesut ustaya emanet ederdim. Kutsal topraklara dönünce sorucam "aga senin engin kimyagerliğin bir AgNO3 ile sodyum siktirit asidi birleştirip saçlarımı rüzgarla İbrahim Tatlıses-İsmail YK ikilisi benzeri bir uyuma büründürüp aklımı başımdan alıcak PROFICIENCY'ye mukayyet mi?" diye. Ömrü hayatında saç tutup, bi sağ bi soldan kırpmak suretiyle şekil şemal yapmak dışında hayattan bir beklentisi olmayan; tüm muhabbetleri kadın-at yarışı-futbol üzerine olan bu insanlar nasıl üretim gibi hard hatta dual-core bir işe kalkışabiliyorlar?
"Beni Guenhwyvar kurtardı, sanırım. Beni sayısız canavarların pençelerinde mutlak ölümden çekip almış olan aynı dost boşluktan gelen bir ölümden de kurtarmıştı beni- belki daha az dramatikti, ama daha az ölümcül değildi. Kendimi onun yanımda o anlar için yaşarken buldum; sözlerimi duyacak başka canlılar varken. Yaşamımın o bir çeyreğinin gerçekte ne kadar kritik olduğunu ancak çilem bittikten sonra fark ettim. O olmadan devam edecek azmi asla bulamazdım. Hayatta kalma gücümü asla koruyamazdım.
Ancak artık Guenhwyvar yanımdayken bile kendimi mücadeleye karşı gittikçe daha kararsız duygular beslerken buluyor, gizliden gizliye bir karanlıkaltı sakininin benden daha güçlü çıkmasını umuyorum.
Diş ve pençe acısı boşluk ve sessizliğinkinden daha büyük olabilir miydi?
21 yıllık çok hücreli yaşamımımın en çelişkili gününü yaşadım ben bugün. Gece çıkabildiğim statik dersinden sonra kadim iktiricim mami eşliğinde alışverişimsiye gittik. Tek istediğim bir ayakkabı almaktı. Buraya kadar her şey süper. Ta ki "ulan ben eski ayakkabılara yeşil kırmızı bağcık alsam bi kaç hafta daha kaktırsam" diyene kadar. Converse mağazasında var imiş o zımbırtılar. Neyse girdik, yok efendim işte ben bu neslin genci değilim hareketleri, neymiş siz popüler kültür gencolarısınız yiyim modanızı tripleri falan derin derin nefesler alıp burnumdan bırakıyorum. Yeşil bağcığı çok da güzel buldum, kırmızı yok idi ama. Hangi akılla yaptıysam bunu -hala bilemiyorum bi şekile kırmızıya çeviririz diye pembe aldım bi de. Sonra üzerine baya kafa patlattık; kan, vişne suyu, sprey, gazoz açacağı, jartiyer, keçeli kalem gibi cin fikirler bulduk. Ha şu an pembe bağcıklarla çeşitli şaklabanlıklar yapıp etraftan tepki çeker olmuş olabilirim, kırmızılaştırma operasyonunu yarın düşünücem.
Esas konu vitrinde gördüğüm yeşil kırmızı converse ayakkabı idi. Görür görmez gözümde tomurcuk yaşlar ağar ağar boğuldum, aşık oldum lan! Ama o bir converse'di. Vakti zamanında tepkimi kuvvetli yansıtmak için yanlış işler yapmışlığım da yok değil. Ha sonradan anlıyosun ki gün gelir et döner tavuk döner başka converse'liler seni öper orası ayrı. Ne ise efenim kaktırgaçım canım cicim mami beynime girip "AL ONU" dedikçe oturup düşünesim geldi doğrusu. Aslında 3 saattir kendi kendimle konuşuyorum "napıcaz lan secouye?" diye. O ayakkabıyı alırsam tüm hayatım boyunca uğruna savaştığım değerleri hiçe sayıcakmış gibi hissediyorum. O kadar büyük mevzu. Saplantılı bi insan olduğumu asla inkar etmedim, değer yargılarımın ters orantılı olması da buna bağlıdır. Çok önemli şeyleri umursayamazken, küçücük şeyleri gaye-ül ahir eyliyorum. Bununla ilgili bi hastalık falan bile vardır belki, ama ben hiç hasta olmam orası ayrı...
"Tüm gün kendime yalan söyledim. Aslında günün tek olayı yalnız başımayken yüzümün bir tek tebessümü bile zorlayamamasıydı.
Meydana çıktım, göremediğim şeylerin hiçbiri gerçek değildi, gördüklerimin ise hepsi yalandı." INS "a tribute to mami" p.281 13.10.2009
Kız olsaydım gerçekten bir dakika düşünmez hemen abayı yakardım bu herife misal. Nasıl bir çabadır, nasıl bir uğraştır? İçeriği, espriyi s.ktirediyorum bak bırak onu, adam neler yapmış lan! Ah bi de kız olsam... Şansına küs şansal.
2- Filin hortumuna dikkat! (en yeni çok ossurtan videolar bık bık..)
Ergenliğinizi atlatamadığınızı biliyorum. Gulyabanilerden Sense of Humour anlayışını da kapamadın hadi. saniyede 39 video paylaşmanı da affettim. Ama biraz dikkat! be nazlıgül..
"Ateist öğrenciden 3 Soru Müslüman bir hocadan 3 Cevap!!!!ééé! SUNU HERKEZ BR QERE İZLESİNNN!!!!!!!!GÖRMYRSANZ...GRN ARTIQ!"
Neler yarattığının farkında mısın? Ahh... Bir an inanasım gelmişti, yine kaçtı.
"Paylaşmayan silsin beni! Nasıl güzel anlatıyor x.."
4- Toplumla dertlerini paylaşma arzusu
ALkollll.. Çok ihtyacm var.. BileqimDe bıçaq.. AHh ulan!
Çok güzel bir şarkı var mesela sana lavukhan. İsmi "Siktir Git Anneni Öldür".
5- Facebook üzerinden doğum günü, baş sağlığı vb.
"Doğumqünümde beni yalnız bıraqmayan (?) tüm dostlarıma bık bık.. qutlamayanlar da bık bık.."
Deney yaptım ben yazın. Kaldırdım doğumgünü tarihini, bir (1) kişi yazmadı. Ha hepinizi seviyorum, doğumgünü denen gereksiz fasiliteyi pipimi anlayabildiğim kadar anlayabiliyorum orası ayrı da, nedir bu samimiyetsizlik, neden bu vurdumduymazlık, kolpacılık, kimin eli kimin cebindecilik?
neyse gider bu daha da sıkıldım ben. Götürürüm bi ara. Kalan 17 'arkadaş'ımla taqılaym birasss.
Gün geçtikçe neden tüm dişi aleminin elinde bu zımbırtıyı görüyorum, nedir bu aşk, statü müdür bu nedir? Biri çıksın bana açıklasın. Hadi bir iki tesadüf diyeceğim ama napıyosunuz? Daha amerikan polisi gözlüğü modasına alışmaya çalışıyoruz, yapmayın. Tamam ben de kullanıyorum arada alışveriş yaptığım yerin poşetini ama kıyafetimle uyumlu aksesuar yapmıyorum onu.
"beynimi kullanıp derse geç girmeye karar verdim. ancak ne kadar geç girersem gireyim bir faydası olmayacaktı. girmeden bir sigara daha dedim. sonra bir sigara daha. paket bitti... lakin o derse ne kadar geç girersem gireyim o ders bitmeyecekti. giriş vardı, çıkış yoktu..."
derse girdiğimde 45 dakika kadar olmuştu. gördüğüm tek şey üzgün yüzler, umutsuz suratlar, parçalanmış hayallerdi. acı çeken yüzlerden oluşan bir tünel...
uyumaya çalışıyorum bir ara. ancak itü kraliyet yüzüğününü vuruyor kürsüsüne. ses dalgalarıyla uyanıyorum. "yorgan battaniye lazım mı beyim?" diyor. afallıyorum. işkenceyle karışık kafamı yukarıda tutmaya söz veriyorum..
ders, kağıt üstünde 1 saat. kimsenin beklentisi yok ama. 2. saatteyiz ve dersin bitmesine dair hiç bir kanıt yok ortalarda. hepimiz öleceğiz.
2.5 saat oldu..hava karanlık..beşiktaş gol atıyor..ezanlar okumuyor artık. fakülte ışıkları kapalı, kimse yok. inler cinler top oynuyor koridorlarda. fakültede top sakal bırakmış, gözlüklü, ak saçlı, t cetvelli inler cinler top oynuyor!
işte tam o anda, tam o sırada ölmüş insanlar gördüm. ölmüşlerdi. "o" ise hala şekere koşan çocuklar gibi ordan oraya zıplıyor "rigit cisime etkiyen f1 f2 f3..(kürsüye kollarını vuruyor) bileşkesi (kolunu dik vuruyor bu sefer) ENVERİYANTIIAAAR" diye kükrüyordu. ufka bakıyordu.
o sıralar kendimden geçmişim. kendimi fakültenin çıkışında buldum. cebimden bir camel çıkardım. dolu bir nefesi ciğerlerime çektim. ilki biraz yaktı. ikincisi daha iyiydi. o an cennetteydim. cennetti bu."
Tüm futbol otoritelerinin kabul ettiği, yaşayan efsane Yılmaz Vural 2009-2010 sezonunun 5. haftasından itibaren Kasımpaşaspor'un teknik patronluğu görevine getirildi. bizim bilebildiğimiz kadarıyla [kayıtlara geçmeye ayak üzeri teknik direktörlüğüne bir el attığı irili ufaklı takımlar da olabilir] 19. takımı. inşallah birgün bir şekilde Fenerbahçe'nin başında da görebiliriz.
Tarih : 12.11.2009, 21:30 Mekan : Balans Jolly Joker Ayakta : 45,00 TL
İndirimli bilet fiyatı 20 Ekim'e kadar geçerli imiş. 20 Ekim'de bilet fiyatı yükselecekmiş. Biletix'ten abanılabilir, kaçırılmayabilir. Şahsen kaçırmadım da, ben artık tek başıma konsere gitmek istemiyorum ya.
Filmekimindeki filmlerin %60'ı 3,5 lira iken bu film için 15TL isteyen İKSV'ye sevgilerle başlayalım..
Anladım, galadır normaldir ama anlamadığım neden bu film için bi gösterim daha açılmadığıdır. DC'yi beklicez artık, düşünce izleriz sonra da karalarız bişeyler buraya. Gala mala bize gelmez zaten.
Bi de şu filmlerin isimlerini kim Türkçe'ye çeviriyor bulmak lazım.. Lost in Translation'ın "Bir Konuşabilse" ve 40 Days and 40 Nights'ın "Elim Belim Bağlı" olarak çevirilmesinden sonra Looking for Eric'in yeni ismi de "Hayata Çalım At".
224 resmi macta 111 gol‚ 102 asist 155 lig macinda 86 gol 78 asist 23 kupa macinda 10 gol 6 asist 44 avrupa macinda 13 gol 17 asist 2 super kupa macinda 2 gol 1 asist
"Einstein için denir ki‚ o kadar zeki bir adamdı ki bir çok kadın ona sadece uzaktan bakarken dahi orgazm oluyordu. dönemin kadın kitlesinin yarısından çoğunu kendine aşık etmiştir. Diğer yarısı da zaten dış görünüşe önem veren budala kadınlardı. Benzetme aynı düzlemde sadece Einstein-Alex değişimiyle de cuk oturur bence‚ Alex ve futbolsever eşleşmesiyle futbol düzlemine taşıdığımızda ise‚ şahsım adına asla budala kadınlardan olamam‚ Alex´i cine5 şifresiyle seyrederken bile orgazm olabilirim" alıntı
Varlığın inanç sebebi.. seni yaradana kurban Alex'im..
Yaşayan pek az efsane vardır. Çünkü efsane olmak öyle sokaktaki teyzenin çantasını gaspçılardan kurtarmakla, 3.80 ortalama yapmakla, başında olduğun takımı şampiyon yapmakla olunan bir olgu değildir. Özveri ister, adanmışlık ister. Şu an ajdar ve ercik'i tarif ettiğimin ben de farkındayım, takılmayın çok. Şahsen düşündüğümde eğer gün olur görürsek çocuk torun benim anlatacağım çok az adam vardır. Kadın kısmına bulaşmıyorum, başarıların cinsel ayrıtını bir başka yazıda -asla yazmayacağım bir yazıda- açıklarım. Neyse benim 60 yaşımda -asla göremeğeceğim 60 yaşım- çoluk çocuğa anlatacağım adam Yılmaz Vural'dır efenim. Yaşadığımız yüzyılın en garip, en televolelik, en sansasyonel aynı zamanda en ortalıkta olamayan adamıdır çünkü o.
Gaziantep zamanında ününün zirvesine defansta televole kompela, türkücü bir orta saha, forvette sidikli coulibaly ile çıkmıştı. Televole zamanının en büyük başarılarına bu takımda ulaştı. "Bana pizivenk didi"ler falan hep bu döneme denk gelir ki bu dönem sıkıntılar zamanı (trouble times) olarak geçer. Daha sonraları tekerlekli sandalyeden zıplayıp seke seke yan hakemlere saldıracak, bir takım takla, burgu hareketleriyle duygularını yansıtacak (gaziantep-bjk), tekme tokat futbolcularını dövücekti. Onun zamanı gelmişti.. "değişiklik yapmıyorum, çıkın sahaya bu pisliği temizleyin, ya da böyle devam edin"
Futbolcularına karşı sert, tavizsiz, tıpkı bir baba edasında -sevgi olmadan- davranan bir adamdır Yılmaz Vural. Fakat kısa vadede bir çok takımı başarılı noktalara taşımayı başarmıştır. Fakat henüz 6 aydan fazla çalıştırıp başarı sağladığı bir takım yoktur. Bu sene 19. kulübünü çalıştırıyor Yılmaz Vural, adamışlık derken bunu kastediyorum işte: "Fenerbahçeyi bana verin, hemen yarın şampiyon yapayım"
Fenerbahçe manyaklığı, sonralardan intihar ediceğini telegol'de açıklamasına kadar gider. Zamanında yurt çapı kampanyalara neden olmuş, sadece kendisinin değil herkesin -fenerbahçeliler hariç- istediği bir şeydir bu.
"- hocam kamptasınız, takımın durumu nedir? - bömba! - iddialısınız? - eheh!" (o sene küme düşen eskişehirspor başındayken) malatyaspor'u çalıştırdığı dönemler (alıntıdır) malatyaspor önemli bir müsabakada. maç 1-1 seyrediyor, dakika 89. eski beşiktaşlı fazlı ceza alanı içerisinde düşürülüyor. penaltı. kıyamet bundan sonra kopuyor.
ekranın sağ altında minik bir kişi bağırıyor: "fazlııı sen atma fazlııı" fazlı dinler mi, büyük takımdan gelmiş, son dakika tabii ki o kullanacak penaltıyı. hala çığırıyor yılmaz hoca, "fazlııı sen atma fazlııııııı!". ancak fazlı dinlemiyor, topu penaltı noktasına koyuyor, vuruyor, yandan aut. ekranın sağ altında bir şey yuvarlanmaya başlıyor ondan sonra "fazlııı, sorumsuzorospçocuğusiktiğiminevladınınananınörekesi" diye. kimse zaptedemiyor yılmaz hoca'yı. (standard, 17.08.2005 15:45)
Antalyaspor'a geldiğinde "39 puan alırsak ligde kalırız" demişti. 39 puan aldı, antalyaspor küme düştü. Beşiktaş maçında sahaya pet şişe attı. "Ne yapsaydım kendimi mi atsaydım güzel kardeşim" dedi. "ben antrenörlüğe 86 yılında alex ferguson'un başladığı yılda başladım. o hala manchester'da ben, 18 takım değiştirdim" dedi. Devre arasında "amerikan salatası var ya, a.ına kodu ortalığın" dedi. Oyuncusunu dövmesini mantıksallaştırmaya çalışan ahmet çakar'a "yine olsun yine döverim. Takım küme düşüyor yahu" dedi. Kendisini tribüne yollayan Bülent Yıldırıma "sen tanrı mısın çık dışarı diyorsun" dedi. Şu sıralar 19. takımında demeye devam ediyor,
"You have the staff, we have the key You are the Devil then We are 'D' ! "
2006 yılının önde gelen müzikal komedilerinden, rock severler için eğlenceli, çekilebilir bir 93 dakika. Jack Black adlı cıvık insan evladının Kyle Gass'ı da yoldan çıkarmasıyla müzik grubuna kadar gitmiş bir proje bu efenim. Rock tarzı müzik seviyorsanız bile sıkıyor film, öyle ahım şahım da gülmüyoruz hani. Ama Introda bir adam var ki -Ronnie James Dio- tüm filmi izleyesi geliyor insanın. 70 yaşında insanların sesleri bozulmalı. Böyle bug'lar kabul eylemiyoruz, kıskanıyor saygıyla eğiliyoruz.
Senaryoya gelince, özgün sayılabilecek buna rağmen bir dünya klişeyi de içinde barındıran bir senaryo izliyoruz. Zaten senaryo ya da ilerleyiş umrumuzda değil, vakit geçirmek için izlenmiyorsa zaten pek bir amacı yok filmin. Öyle rock & roll tarihi beklemeyin, sadece izleyip azcık gülüp azcık liriklere takılın. Filmi çekenler de bunlar üzerine yoğunlaşmış ki asla bir a headbanger's journey izlemiyoruz 93 dakika boyunca.
Son karşılaşma, otomatik portakalla geçilen dalga, özellikle introdaki lirikler beni benden alan parçalarıydı filmin. Olmuş diyoruz, olmamış diyenlere laf etmiyoruz.
"Ay em devıl ay layk METIL!"
Soundtrackten dinlediğim en iyi rifflerden birini barındıran şarkıyı da paylaşmadan edemiciim. Sert kalmayın, olmaya da çalışmayın.
Top 100 agucuk gugucuk kız listesi yapım aşamasındadır, bilginize.
Yaftalayın! Şu etiketleri unutmayalım lütfen, olurda google'dan ziyaretçi kaparız, kendin pişir kendin ye olmasın. Edit : Sanırım araya virgül koymalıyız ha !?
Sevgili yazarlar, film kritiği yaparken konsepte uyarsanız çok güzel olur. Konsept sinemalar.com'dan çalınabilir, araklanabilir. ŞŞT!
sevdim seni bir kere
başkasını sevemem
hayatın anlamı
"sometimes the search is all we have to keep us going"
missing you...always
manifesto
1. In Nomine Passiflora, dadaizm görüşüne karşı gelişen hareketlere karşı gelişen bir harekettir. Sanatsal kaygının, iğrençlik olgusuna gölge düşürmesine karşı çıkar. Okuyucularını elit, entellektüel, yok efendim adam sananlara tersodur. Her alanda sanatın güzelleştirilmesine karşı muhalefet ederek kötüyü ve kötülüğü savunur.
2. In Nomine Passiflora sanatta ve yaşamın her alanında düşünmeye, düşündürmeye, güldürüp-düşündürmeye(bkz. sadece güldürmek değil, burada bizim kasıtımız Nasrettin hoca ve onun yok olması gereken fıkralarıdır) karşıdır. Toplumdaki yaygın şakacı reflekse karşı ödünsüz bir sertlik çizgisini savunur. “Öteki”leştirilerek dışlanan gruplara yönelik(tiki,emo,neo-emo), mikro düzeyde de olsa her türlü ayrımcılığı savunmayı, yaşamsal bir önemde görür.
3. In Nomine Passiflora, dili söylemi ve duruşuyla sokaklardaki şiddeti körükleyen egemen anlayışı kabul eder. Okuyucunun her şeyden önce “dadaist eserlere” okur olduğunu bilerek, sanat adlı endüstrinin suni bir şekilde körüklemeye çalıştığı gerilimlere takiben, pisliğin, iğrençliğin, otun, bokun kardeşliğini savunur. Hayatı çirkinleştirmeyen rakibini çirkinleştirme erdemi gösterenlerin kalabalığı olma iddiasındadır.
5. In Nomine Passiflora, savunduğu emeksiz ruhla değer üretimini esas sayar. Bir arada olmanın getirdiği güçle üretkenliği azaltmayı ve adil olmayan biçimde paylaşmayı savunur.
6. In Nomine Passiflora, sanatta ve hayatın tüm alanlarında çirkeflik ve şikenin arkasındadır.
7. In Nomine Passiflora, emeksiz sanat hakkını savunur. Bu amaçla tükürüğünün, ettiği küfürün yüceltilmesini talep eder.